bir de buradan:2020
Aralık 20, 2020
#ekonomi, #işçihakları
2020’yle beraber Covid-19'un tüm dünyaya kademeli şekilde yayılması, haliyle kapitalist dünya ekonomisini de etkiledi. Dünyanın hemen hemen her yerinde ekonomi daraldı. Bu daralmayla beraber, birçok sektörde, şirketler de kendi içlerinde daralmaya gittiler. Bu daralma politikaları kapsamında, patronlar tabi ki kendi yedikleri-içtiklerinden kesmeyeceklerdi. Salgının faturasını, hiçbir suçu olmayan, ekmeğini kazanmaya çalışan emekçiye kestiler ve birçok emekçiyi sebepsiz yere işten çıkardılar. Tek amacı yıl sonundaki “işsizlik oranını” düşürüp, kendi halkına ve dış devletlere övünmek olan devletler de bu soruna karşı “işten çıkarma” yasağı getirdiler. Bizim gariban emekçimiz, bir an olsun devletin kendi yanlarında olduğunu hissederek sevinse de amaç sadece “işsizlik oranı” adı verilen o saçma istatistiği düşürmekti. Nitekim, zeki ve bir o kadar da ahlaklı olan (!) patronlarımız bir önceki cümledeki tezimi açıklar bir nitelikte bir işe imza attılar. “Ücretsiz izin” adı verilen yasal açıklıktan yararlanarak, emekçiyi işten çıkarmaya devam ettiler. Emekçimiz ne yaptı? Akşam eve gidince çocuklarının yüzüne bakabilmek için iş ve işçi bulma kurumlarının önünde umutsuzca çay -simit sattılar. Bazıları vardı ki dayanamadı bu adaletsiz düzene, belki de çocuklarının defterini, kitabını, kalemini alamadığı için, elinde “iş ve aş” yazılı notla kendi hayatlarına son verdiler. Bu yaşananların sadece Türkiye’ye özgü olduğunu düşünüyor olabilirsiniz, yanılıyorsunuz. Bu, ne sadece Türkiye’nin ne sadece hükümetlerin sorunu. Bahsettiğim ve aşağıda bahsedeceğim tüm sorunlar ve olumsuzluklar içinde bulunduğumuz sistemin getirdiği sorunlar. Günah keçisini sadece bir ülke veya hükümette aramanın ahmaklık olacağını düşünüyorum. Yani yaşananlar Türkiye’de de aynı Avustralya’da da. Türkiye’den çokça bahsetmemin sebebi, insanların çoğunlukla bu tür sorunların olmadığını düşünmesi. Ben de bu insanlara yakınlardan örnek vermek istiyorum. Şaka yapmıyorum, hala birçok kişiye göre Afrika’da her yıl milyonlarca insan açlıktan ve susuzluktan ölmüyor.
İşçiden, emekçiden bahsetmişken sosyal adaletsizliklerden dolayı artık dayanamayıp kendi yaşamına son verenlerin yanında, alın teriyle para kazanmaya çalışırken üretim atölyelerinde cinayete kurban giden birçok işçiden de bahsetmek istiyorum. Kapitalist medya ve toplumdan işçi cinayetlerini “iş kazası” adı altında duysak da bu kadar iyimser olamayacağım. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisinin (İŞİG) raporlarına göre bu yılın sadece ilk on bir ayında 2034 işçimiz, iş cinayetlerine kurban gitti.[1] Kapitalist sistemin bitmek bilmeyen kar etme isteği; Endüstri Devrimi’nden beri, işçilerin yoğun saatlerde ve güvensiz ortamlarda çalışmasına neden oluyor. Burjuva sınıfının “Aman şuradan da kar edeyim.” mantığıyla işçi güvenliğini hiçe sayması, sadece Türkiye’de bir yıl içinde 2000’den fazla canı aldı. İşte bu yüzden “kaza” diyemiyorum, önlem alınmamış her üretim atölyesinin sahibi ve bu atölyeleri denetlemeyenler, bu canların, apaçık katilidir. Ölümcül işçi cinayetlerinin sayısı geçtiğimiz yıl (2019) sadece ABD’de 5 bin 333’tü.[2]
#çocukhakları, #eğitim
İçinde bulunduğumuz pandemi sürecinden eğitim de ciddi bir şekilde etkilendi. Dünyanın hemen hemen birçok ülkesinde eğitime ya ara verildi ya da uzaktan (online) eğitime devam edildi. Uzaktan eğitim tabi ki kapitalist sistemin yarattığı eşitsizlikleri gün yüzüne iyice serdi. Bizim temiz kalpli, iyi niyetli liberallerimiz (!), fırsat eşitliği zırvasını ağızlarında gevelerken, ülkenin bir tanesinde internetleri çekmediği için her gün kilometrelerce yürüyüp dağlara tepelerine çıkan çocuklara duygulanarak baktılar. Evet, sadece baktılar. Çünkü, onlara göre 5.sınıfa giden bir çocuğun bu zorlukları çekmesi onun kaderiydi. Kaderin üzerine bir şey söylenmezdi. Ders çalışması gerekirken dağda çobanlık yapan çocuk da TEOG birincisi olabiliyordu neticede. Peki, tüm bunlar yaşanırken o başka ülkenin popüler eğitim bakanı ne yapıyordu? Özel okullar zinciri olan başka diyarlarda bir ülkenin eğitim bakanı, ders çalışması, oyun oynaması gerekirken, tarlada saatlerce çalışan çocukları destekliyordu, twitler atıyordu.
Yine aynı ülkenin sağlıktan sorumlu bakanı, belki maddi yetersizliklerden dolayı sınava çalışamayan bir öğrencinin üniversite sonuç belgesini kendi Twitter hesabından paylaşıyor ve onunla alay ediyordu. Çocuğunun online eğitimi için tablet, bilgisayar alamayana anne-babalar çocuklarının yüzüne bakamazken bu uzak diyarlardaki ülkenin bakanı dalga geçiyordu. Çocuk işçiliği demişken TUİK’in Mart 2020’de yayınladığı rapora göre Türkiye’de 5-17 yaş arası 720 bin çocuk okulda olması gerekirken çalışıyor. [3]
2020’de başka ne mi oldu? Yine o uzak diyarlardaki ülkede, devlet eğlencelere, davetlere, yemeklere para bulurken SMA hastası çocukların ilaçlarına para bulamadı. Ahmet’in ve Ali’nin çığlıklarına yetişemediler. Beş yaşındaki Ahmet’in babası ve annesi terörist olduğu için o da terörist oldu 2020’de. Yardım edilmedi Ahmet’e. Son sözleri “Babamı görmek istiyorum, ölmek istemiyorum.” oldu Ahmet’in. Hiçbirimiz duymadık bu sözleri, ne muhalefet ne de medya...
#kadınhakları
Geride bırakacağımız yılda -an itibariyle- sadece Türkiye’de 364 kadın erkek şiddetiyle hayata gözlerini yumdu.[4] Kapitalist sistemin çözüm bulamadığı kadın cinayetleri de –belki artık duymak istemeyeceksiniz ama- politiktir. Şu ana kadar bahsettiğim ve bahsedeceğim her şey politiktir. Kadın cinayetlerinin sorumlusu sadece öldürenler değildir. Kadın cinayetleri politik bir sorundur. Yani sadece öldüren kişinin fotoğrafını paylaşıp, linçlemek, yeterli bir çözüm yolu değildir. “Kadın cinayetlerini de mi bu kapitalist sisteme yoruyorsun?” dostlarım için: mevcut düzende kadın ve erkeğin eşit olmamasının sebebi tamamen üretim ilişkileridir. Bu konuya daha detaylı başka bir yazımda değineceğim ancak, insanlık tarihinde –en kaba tabiriyle- eve ekmeği erkek getirdiği için, erkek üstündür. Kadın ve erkeği eşitlemek Instagram’da post atıp, twit atmakla sağlanmaz, sağlanamaz.
Dediğim gibi her sorunda da olduğu gibi kadın-erkek eşitsizliği veya toplumsal cinsiyet eşitsizliği Türkiye’ye özgü bir sorun değil. Sistem enternasyoneldir. Dolayısıyla sorun tüm dünyanın sorunudur. Mesela sadece İtalya’da Ağustos 2019-Temmuz 2020 verilerine göre 278 kadın cinayeti işlendi. Türkiye’den aşağı kalır bir tarafı yok. Türkiye’nin diğer dünya ülkelerine attığı bir fark var ki, ben fark ettiğimde bu insanlarla aynı coğrafyayı paylaşmaktan çok mutlu oldum. Türkiye’deki kadın örgütlenmesinin diğer ülkelere kıyasla çok başarılı olduğunu fark ettim. Hem Türkçe hem de İngilizce hazırladıkları basın açıklamaları ve raporlar çok kıymetli. Hatta diğer ülkeler hakkında bu alanda doğru düzgün bir rapor bulamadım diyebilirim. Türkiye’de kadın örgütlerinin bu kadar gelişmiş olmasının sebebini “kadın cinayetleri”nin fazla işlenmesine yoracak olan dostlarım vardır. Ama bu yorum çok sığ, biraz da yanlış bir yorum olacaktır. Zira 2018 raporlarına göre ABD’nin sadece Texas ve California eyaletlerinde işlenen kadın cinayeti sayısı, Türkiye’de aynı yıl işlenen kadın cinayetlerinden fazla. [5]
#hayvanhakları
2020 yılı sokaktaki dostlarımız için de kötü bir yıldı. Hayvan şiddetinin de politik olduğunu hatırlatmaya dahi gerek duymuyorum. Hayvan Hakları İzleme Komitesinin (HAKİM) 2020 raporlarına göre bu yılın sadece ilk altı ayında Türkiye’de en az 522 milyon 349 bin 599 hayvanın yaşama hakkı elinden alındı. Bunun yanında ilk ayda en az 5 hayvan cinsel tacize uğradı.[6] Bu yıl da milyonlarca hayvanı bitmek bilmeyen üretim ve tüketim aşkımız uğruna katlettik.
#intiharlar
Bir insan neden yaşamına son verir? Bu sorunun cevabı spesifik nedenler içerebilse de ben intiharların da politik olduğunu düşünüyorum. Zira intiharların çoğu sosyal baskılardan ve sorunlardan oluyor. Toplumdan dışlanma, geçimsizlik, maddi geçimsizlik, mobing, taciz vesaire vesaire... Mesela size Fransa’daki en son intiharın neden olduğunu söyleyeyim mi? Son intihar haberinini başlığı: “Okul İdaresi Tarafından Transfobik Baskıya Uğrayan Lise Öğrencisi Yaşamını Sonlandırdı”[7] Bir lise öğrencisinin (çocuk) sosyal bir zorbalık yüzünden intihar etmesi politik değil de matematiksel bir sorun mudur? Türkiye’den de isterseniz: “PTT Çalışanı İntihar Etti”[8] “3 çocuk babası Emrah Akşit’in tefecilere borçlu olduğu ve yapılan baskıdan dolayı bunalıma girdiği için intihar ettiği öğrenildi.”
Yine istatistiksel bilgi verecek olursak Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) verilerine göre her kırk saniyede bir insan intihar ediyor. WHO’nun son verilerine göre her yıl 800 bine yakın insan da kendi yaşamına son veriyor. Bunu söylemekten bıkmayacağım: İNTİHARLAR POLİTİKTİR!
#olaylar
İstatistiklerin dışında başka neler yaşandı 2020’de? Yıla Avustralya adasındaki yangınla başladık. 2019 sonunda başlayan bu felaket, 2020’nin ortalarına kadar etkisini sürdürdü. Mart 2020 raporlarına göre bu felaket, 18.6 milyon hektarlık alanı yaktı. Peki bu alanı kendi kendine Doğa Ana veya Tanrı mı yaktı? Benim cevabım: hayır. Bizlerin bitmek bilmeyen kar etme isteği yaktı milyonlarca hektarı. Doğayı, hayvanları hep küçük gördük bizler, üretim yaparken. Yani o yangını da biz başlattık.
Türkiye’ye gelecek olursak Malatya, Elazığ ve İzmir depremleriyle sallandık bu yıl. Dünyanın birçok yerinde daha şiddetli depremler olmasına rağmen bizimki kadar olmadı yıkıcılığı. Yine ölen çocukların katili hala Tanrı bizim için. Nasıl olsa patronlarımızın, müteahhitlerimizin, siyasetçilerimiz ölmedi, evlerine bir şey olmadı. Aileleri dağılmadı, evsiz kalmadılar. Aman, boş verin unuturuz biz.
Yine 2020’de yani 21.yüzyılda bir ülkede yıllardır kadınların gözaltındayken çıplak arandığı öğrenildi. Yüzlerce kadının bu uygulamayı yaşadığına ve bu tramvayı atlatamadığını belirtmesine rağmen o ülkenin hükümetinde görev alan bir kadın vekil böyle bir uygulama olmadığını belirtti. Yüzlerce kanıt sunuldu ama ısrarla reddetti.
Liberal, özgürlüğün başkenti ABD’de özgürlük öyle bir noktaya ulaştı ki sırf rengi farklı diye insanın canını alabiliyordun. Sözde, ırkçılığı da bitirecek Liberalizm pisliğini 2020’de kustu. Artık ikonikleşen bir isim olan ve polis tarafından katledilen George Floyd, dünyada milyonları harekete geçirdi. Dünyanın her yerinde özellikle milliyetçi kesimler bu ırkçı saldırıyı kınarken, kendi savundukları ideolojiyi ve geçmişlerini unuttular.
Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı (WFP)’nin raporlarına göre en az 135 milyon insan açlıktan ölmek üzereyken bu yılda da yine kulaklarımızı bu haberlere tıktık. Kaderimiz şükretmemiz gerek, açlıktan ölecek bir coğrafyada değiliz. (!)
#sonuç
Evet dostlar, benim için 2020’nin nasıl dertleri düşünmekle geçtiğini yukarıda belirttim. Tekrar tekrar söylüyorum derdim herhangi bir hükümetle veya ülkeyle değil, derdim sistemle. Ne kadar duymak istemeseniz de kadın cinayetleri, hayvan tacizleri, iklim değişikliği, eğitim hakkı, çocuk işçiliği, eşitsizlik gibi sorunların hepsi POLİTİKTİR! Bu sorunların hiçbiri aşılamaz, aşılması ütopik sorunlar değildir. Her yazımda söylüyorum bu sorunları sadece sosyal medyada fav-like-mention almak için twit veya story atarak çözemezsiniz. Bu sorunlar, birleşmeyle hep beraber bir şeyler söylemekle çözülür... Şimdiden iyi yıllar, iyi haftalar...
Taha KÖKSAL
KAYNAKÇA
0 yorum