LGBTQI+ Normal Midir?

Kasım 22, 2020


 Merhabalar. Uzunca aradan sonra yine ben. Evet, bu açılışı çok yapıyorum ancak bu sefer biraz uzak kalmam gerekti blogumdan. Zira daha online eğitime ayak uyduramadım. Bir de bir şey yayınlamak gelmedi içimden. Bu iki aylık süreç içerisinde yazı yazmadım mı? Tabi ki yazdım, yazmadığım bir dönemi hayal edemiyorum. Ancak şu an sizlerle yazdıklarımı paylaşamıyorum. Belki birkaç yıl sonra...  

  

 Uzunca zamandır dikkatimi çeken ancak bir türlü yazma fırsatı bulamadığım bir konuydu LGBTQI+. Bugün de aniden ilham geldi ve makale arşivimi karıştırdım birkaç makale okudum ve yazmaya başladım. Türkiye de dahil olmak üzere dünyanın birçok coğrafyasında LGBTQI+ hala bir anomali (yani anormallik) hatta -hükümetler için-  bir sorun olarak görülüyor. Öyle ki kendilerini seküler veya solcu olarak tanımlayan partiler dahi sağ-muhafazakar kesimden alacakları oyları kaybedeceğim korkusuyla bu soruna üç maymun oynuyorlar. Sorun diyorum zira sorun LGBTQI+ bireyler değil, sorun LGBTQI+ bireylerin toplumda hatta kurumlarda birey olarak kabul edilmemesi, psikolojik ve fiziksel zorbalığa uğraması. Okurlarım içerisinde LGBTQI+ hareketinin ne olduğunu bilmeyen veya bilse dahi detaylı bilgisi olmayanlar olacağını hesaba katarak LGBTQI+ hakkında biraz bilgi vermek istiyorum. 

 

 LGBTQI+ 1980’lerde ilk hareketlerine başlamış çeşitli cinsel yönelimleri temsil eden bir sosyal hareket. LGBTQI+ hareketi enternasyonal bir hareket yani bir merkezi, sahibi, başı yok. Tabi ki önemli fikir insanları, aktivistleri var ancak sizlerin alıştığı gibi bir önderi yok. Çıkış sebebi çok basit. Az evvel bahsettiğim üzere bu bireyler toplumda, devlette, kurumlarda birey olarak dahi görülmüyorlar. Üzerine bir de zorbalığa uğruyorlar. Ne tür bir zorbalık olabilir, mesela en basitinden sizin arkadaşlarınızla aranızda dalga geçmek için bu konuda yaptığınız şaka bile buna bir örnek. Tabi ki bu zorbalıklara uğrayan insanlar birleşecek. Böylece LGBTQI+ hareketi kuruldu. LGBTQI+ hareketi aslında başarılı oldu bu kırk yıllık kısa süreçte. Mesela biliyorum güzelim gökkuşağını küçük bir çocuk saf duygularla (bu hareketten haberi olmaksızın) çizdiğinde birçok anne babadan tepki alabiliyor. Neyse bu harfler ne anlama geliyor diyor olabilirsiniz hemen açıklıyorum. 

 

Lezbiyenlik: Bir kadının başka bir kadına duygusal/cinsel çekim hissetme durumu. 

Geylik: Bir erkeğin başka bir erkeğe duygusal/cinsel çekim hissetme durumu. 

Biseksüellik: Bir bireyin, hem hemcinsine hem de karşı cinsine duygusal/cinsel çekim hissetme durumu. 

Trans: Bireyin, doğadan atanmış cinsiyetine uyumlu olmama durumudur. 

Queer/Kuir: İngilizcede “tuhaf, garip” anlamına gelen sözcük, heteroseksüel ve ikili cinsiyet sistemine uymayan bireylere denmektedir. 

Interseksüellik: Bireyin hem erkeksi hem kadınsı özelliklere sahip olma durumudur. 

 

  LGBTQI+’ olmak bir sorun mudur? Anomali midir? Bu soruları cevaplandırırken kendimce iki boyutta cevaplandıracağım. Birinci boyutu anlatırken uzatmayacağım. LGBT’li olmanın -velev ki- doğuştan gelen bir davranış değil tercih olma boyutu. Buna söylenecek bir şey yok zira bu bir tercih. Başka birinin cinsel tercihine bir şey söylemek haddimize değil. Birinci boyutu budur.  

 

İkinci boyutu homoseksüelliğin (eşcinsellik) bilimsel bir gerçek oluşudur. Burayı açılarken biyoloji ve psikoloji bilimlerinde yardım alacağım. Dünya’nın birçok yerinde tutucu Teist (Tanrı inancı olan) kesim eşcinsellik davranışını bir anormal olarak görmekte. Bu yüzden yukarıda tercihlere saygı konusunda yaptığım vurguyu reddedebilirler. Muhammed’i, İsa’yı, Buda’yı görmezden gelircesine... O yüzden ikinci boyutu tamamen bilimsel ele alacağım. Aşağıda kaynakça bölümünde de yararlandığım makaleleri bulabilirsiniz.  

 

 Eşcinselliğin tarihsel sürecine de bakmak isterdim ancak bu mümkün değil. Zira eşcinsellik neredeyse her zaman vardı. Milyarlarca yıl öncesinde atalarımız bu davranışı kazanmıştı. Yani bu bizlerin doğal bir davranışı. Sonradan ortaya çıkan bir şey değil. Yani doğa ana bize verdiği bir davranış. Tabi ki bazı çevreler çeşitli felsefi çıkarımlarla beni her şeyi doğaya yoruyor diye suçlayabilir. Bir şeyin doğada görülüyor olması bizim için normali ifade etmiyor ancak eşcinsellik davranışı insana veya üreme mekanizmasına zarar vermiyor. Yani popülasyonumuz için bir tehdit oluşturmuyor. Açıklamamı yaptıktan sonra “Doğada Eşcinsellik” diyorum ve konuya giriyorum. 

DOĞADA EŞCİNSELLİK 

 Yine eşcinselliğe karşı koyulan en büyük argümanlardan biri: “Bir gün sapkının biri bunu uydurmuş, gençlerimizin aklına giriyor. Aslında böyle bir şey yok.” Mantıklı biz IQ’su olan varlıklarız. Yani rasyonel düşünebilir, kafamızda kurabilir, kurduklarımızı propaganda yapabiliriz. Peki, ya hayvanlar? Onlar rasyonel düşünebilirler mi? Ben cevaplayayım, hayır. Hayvanların zekası EQ dediğimiz “duygusal zeka” mekanizmasıyla işler. EQ hakkındaki yazıma buradan ulaşabilirsiniz. Aslan ceylanı avlarken aç kalma duygusuyla hareket eder. Peki homoseksüellikle ne alakası var? Eşcinsellik davranışı bizim haricimizde en az 400 canlı türünde gözlemlenebilmekte.  

 

 Öyle ki 1967 yılında Stanford Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri bölümünde atalarımızdan olan 10 kısa kuyruklu şebekle (Macaca arctoidesyapılan bir laboratuvar araştırmasındaki sonuçlar bizi epeyce şaşırtıyor. Laboratuvar ortamına sokulmadan bir yıl önceden belli beraber olan grup üzerinde 500 saatlik gözlem yapıldı. Hatta gruptaki üç üye test öncesindeki bir yıllık süreçte doğmuştu. Grup içerisinde; bir yetişkin erkek, bir genç (subadult) erkek, dört yetişkin dişi, bir genç (subadult) dişi, bir erkek bebek, iki dişi bebek bulunuyordu. Bu grup bir yıllık süreçte kaldıkları habitata benzer bir laboratuvara konuldu ve o 500 saatlik gözlem başladı.  

 

 425’i nitel olmak üzere 500 saatlik sürecin sonunda erkek maymunların üçünün de eşcinsel davranış gösterdiği kaydedildi. Yetişkin-genç, genç-bebek olmak üzere toplam 13 tane erkek homoseksüel davranışı gözlemlendi. Dişilerde ise sadece genç ve yetişkin olanlar eşcinsel davranış gösterdi. Dişiler bu süreçte toplam 23 kez eşcinsel birleşmede bulundu. Yaklaşık üç haftanın sonunda grup içerisinde heteroseksüel (erkek-dişi) birleşmeleri de görüldü ve toplam 36 homoseksüel (eşcinsel) birleşme gözlemlendi. Bu deneyden bağımsız olarak doğal habitatlarında yetişen diğer türlerde homoseksüel davranış gözlemlenmektedir. Bu durum sanılanın aksine üreme fonksiyonuna zarar vererek popülasyonun (toplumun) dengelerine zarar vermemektedir. Aksine homoseksüel davranışların hayvanlar arasında sosyalliği arttırdığı kabul edilen bir durumdur. Yani eşcinsel davranış gösteren bir türün üreme fonksiyonu durmamaktadır ve bu nedenle birçok tür genellikle biseksüel davranış göstermektedir.  

 

  Bu konudaki laboratuvar ve habitat gözlemleri o kadar fazla ki ben içlerinden birini seçtim, onu örnek verdim. Siz de küçük bir araştırmayla bu raporlara ulaşabilirsiniz. Geldik bu davranışın biraz daha insani yönüne yani psikolojisine. Bu bölümde sizlere insanlarda gözlemlenen eşcinsellik durumlarını ve bunun gayet normal bir davranış olduğunu kendi türümüzden anlatacağım.  

 

İNSANDA EŞCİNSELLİK 

 Gökkuşağının çizmenin, gökkuşağı emojisi atmanın ayıp olduğu bu yüzyılda tüm bu baskılara rağmen eşcinsel davranış giderek artıyor. Hatta Malta, Birleşik Krallık, Hollanda gibi ülkeler LGBTQI+ bireyleri normal vatandaş olarak görüyor ve haklarını yasalarla güvence altına alıyor. Tabi bu gelişmeler yaşanırken dünyanın her yerinden tutucu kesimler bunların “bir oyun” olduğunu öne sürüyor. Tabi ki de bizim bu tür komplo teorileriyle işimiz yok, olmamalı. Düşünsel zekası olmayan şebeklerde gözlemlenen davranış bizde de doğal olarak mı gerçekleşiyor?  

 

 Erken yaşlarda eşcinsellik araştırmaları 20.yüzyılın ikinci yarısından itibaren çokça yapılmıştır. Araştırmacılar yetişkin erkek eşcinsellerin çocukluğundaki davranışlara kolayca ulaşabilirken kadınlarınkine kolay ulaşamamıştır. Bu nedenle bilim, erkekler hakkında daha çok bilgiye sahiptir.  

 

 Ancak 1991 yılında ABD, Peru, Brezilya ve Filipinler’de homoseksüel ve heteroseksüel davranış gösteren kadınlarda yapılan bir araştırmayla bu bireylerin çocukluğuna inildi. ABD-1 ve ABD-2 olmak üzere ABD’den iki; Brezilya, Peru, Filipinler’den birer grupla araştırmaya başlandı. Bu beş grubun yanına ABD’nin ortalamasını veren ABD-C ve tüm araştırmanın ortalamasını veren Total adlı paçal gruplar eklendi. Toplam 379 kişiyle yapılan araştırmada deneklere çocukluklarıyla ilgili sorular soruldu. Sorulardan bazıları: “Çocukken erkek kıyafetleri giyer miydiniz?”, “Ne tür oyuncaklara ilgi duyardınız?”, “Erkek modasını mı kadın modasını mı takip ederdiniz?” Bu araştırmadan beğendiğim birkaç sorunun infografiği sizin için hazırladım. Bu grafik dahi birçok şeyi açıklıyor. Velev ki bu insanlar televizyondan, çizgi filmlerden, oyunlardan etkilenerek ayıp olan (!) eşcinsellik davranışını gösteriyor. Günümüz için bu komplo teori bir ihtimal geçerli olabilir diyelim (en kötü ihtimalle). Peki, bu araştırmanın 1991 yılında yapıldığı gerçeği ne olacak? 1991’de televizyonlar, kitle iletişim araçları bu kadar yaygın ve gelişmiş miydi? Yani bu insanlar nereden etkilenerek bu davranışı gösterdiler?  

 


 Yapmayın lütfen dostlar. Bu insanlar, çocukluklarında sırf bu davranışlarından dolayı zorbalığa dahi uğruyor. Küçücük çocuk sırf ona erkek cinsiyeti atandı diye hormonsal isteklerini yerine getiremiyor. İnsan gibi yaşayamıyorlar, küçücük çocukları öldürüyorsunuz. Belki bedenen değil ama ruhen.  

 

 Psikoloji üzerine daha çok şey yazmak isterim ama bu sefer de çok uzattım sizleri çok sıkmak istemiyorum. Bence ne yapılmalı? 

 

NE YAPILMALI? SONUÇ 

  Eşcinsel davranışın doğanın bir normali olduğunu ve bizlere hiçbir şekilde zarar vermediğini bilimsel olarak açıkladığımı düşünüyorum.  

 

 LGBT’nin toplumda anomali karşılanması bir sorunsa -ki bence bir sorun- bu sorunun çözümü yasalar değildir. Yasalarla bu insanların birey olarak kabul edilmesi tabi ki bir adımdır ancak sorunu kökten çözmez. Yasalar tarihte hangi sorunu çözmüş ki? Bu sorunun çözümü toplumsal örgütlenmeden geçer. Örgütlenme deyince hemen irkilmeyin dostlar? Bildiğiniz örgütlenmeden değil bu. Bahsettiğim örgütlenme bilinçsel bir devrim. Toplumun birçok kesiminde düşünsel devrim yapacak bir örgütlenme gerçekleştirilirse sorunların çoğu çözülecektir. Kullandığım kavramlar karışık geliyor olabilir. Ses yükseltmeden, patırtı gürültü yapmadan yani vandalizme fırsat vermeden bilinçlendirilecek toplumla ancak bu sorunun altından kalkılabilir. Biraz zamanımızı alacak ama değecek. Yani demem o ki eğer gerçekten amacınız trans cinayetlerini durdurmak, eşcinsel yönelim gösteren bir çocuğun psikolojik zarar görmesini engellemekse bunun çözümü like alma sevdasıyla attığınız twitlerInstagram storyleri değil sokağa çıkmaktır. Bu insanlarla beraber olmaktır, yürümektir. Yürüdüğünde arkadaş çevrenden gelecek eleştirileri, dalgaları ağızlarına tokuşturmaktır. Instagram’danTwitter’dan dünya değiştirilmez, ancak futbol takımına transfer olur. Kalın sağlıcakla... 

 

#İstanbulSözleşmesiYaşatır 

 

Taha KÖKSAL 

KAYNAKÇA 

Frederick L. WhitamRobin M.Mathy (1991), Childhood Cross-Gender Behavior of Homosexual Females in Brazil, Peru, the Philippinesand the United StatesArchives of Sexual BehaviorVoL 20, No. 2, 1991 

 

Suzanne Chevalier-Skolnikoff (1976), Homosexual Behavior in a Laboratory Group of Stumptail Monkeys (Macaca arctoides): Forms, Contextsand Possible Social FunctionsArchives of Sexual BehaviorVol. 5, No. 6, 1976 

 

 

 

 

Bunu da Beğenebilirsin

0 yorum