Kapitalist Zırva: Orta Sınıf

Ağustos 21, 2020

 



 “Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor. Komünizm hayaleti.” diye başlar Marx ve Engels’in manifestosu. Ardından Marx, manifestosunun ilk maddesine şöyle başlar: “Şimdiye kadarki bütün toplumların tarihi, sınıf mücadelelerinin tarihidir. Özgür insan ile köle, patrisyen* ile pleb*, lord ile serf lonca ustası ile kalfa...” Aslında Marx’ın sadece bu sözlerinden yola çıkarak yaklaşık 1.000-2.000 kelimelik bir yazı dahi yazabiliriz ancak bugün bu konu hakkında yazmadım. Bugün kapitalist sistemin hayatımıza soktuğu “orta sınıf” hakkında yazdım. İlk başta sizlere Marx ve Weber hakkında bahsedecek, bu düşünürlerin “sınıf” hakkındaki görüşlerine yer vereceğim. Ancak önceden belirtmemde fayda var: Bu yazıda Marx ve Weber’in derinlemesine mukayese edilmesini veya bu düşünürlerin sınıf hakkındaki düşüncelerinin en ince ayrıntısına kadar yer verilmesini bekliyorsanız yanlış yazıdasınız. O konular hakkında da yazacağım ama bu yazının konusu: Orta Sınıf. 

 

 “Sınıf” kelimesinin tarihine baktığımız zaman: Sınıf kelimesi, Fransızca’ya (classe) 14.yüzyılda; İngilizce’ye (class) ise 16. Yüzyılda girmiştir. Türkçe’de “Topluma aynı yararı sağlayan grup.” anlamına gelen kelimenin günümüzde bu kadar önem arz etmesinin sebebi kuşkusuz Alman ekolünün yetiştirdiği iki isimdir: Marksizm’in kurucusu Karl Marx ve tarihteki ilk bürokrat Max WeberMarx, şu ana kadar yazdığı onlarca eserde sınıf kavramına üstü kapalı değinse de sosyoloji ve politika tarihine bu alanda yön vermiş en önemli isim. Bunun en temel sebebi ise Marx’ın doktrinin dünyada büyük kitleleri harekete geçirmesi. Marx ne bir sınıf yarattı ne de sınıflar hakkında çözümleme yaptı. Marx sadece yüzyıllardır var olan sınıf mücadelesini insanlara gösterdi veya hatırlattı. Marx bu fikirleri dünya genelinde -özellikle proleter sınıfta- büyük kitlelere ulaştı. Bu fikirlerden etkilenen alt sınıf uyanışa geçti, birleşti. Bu birleşme Marksizm denen doktrini ortaya çıkardı. Tabi ki Marx’ı bu alanda önemli yapan bir başka husus ise Marx’tan etkilenen sosyologlardı. Marx sonrası sosyologların ‘sosyal tabakalaşma (sınıflaşma)’ alanında çalışmalarını yaparken sıkça Marx’ın söylemlerinden yararlanmaları Marx’ın bu alanda önemli bir isim olmasında büyük rol oynadı. Peki, Marx neler demiş toplumsal tabakalaşma konusunda. 

 

 Yazımın başında da dediğim gibi burada sınıflaşma konusunda ne Marksist ne de Weberci yaklaşımı detaylıca ele almayacağım. Sadece küçük bir bilgilendirme yapacağım. Marx’a göre tarih boyunca toplumlarda hep bir sınıflaşma vardı ve bu sınıflar -fark etseler de etmeseler de- hep bir mücadele halindeydi. Peki, bu sınıfları oluşturan nedir? Marx, bu soruya neredeyse sadece ekonomik düzlemde cevap verdi. Marx’a göre aslında iki sınıf vardı. Üretim araçlarını elinde bulunduranlar (burjuva) ve bulundurmayanlar (proleterya). Daha kaba tabiriyle emeği sömürenler ve emeği sömürülenler. Sanayi öncesi toplumlarda (feodal dönemde) üretim araçlarına sahip olanlar toprak sahipleriydi. Bu toprak sahipleri tarlalarda saatlerce insanları çalıştırıyor, bunun karşılığında barınma, beslenme ve can güvenliği gibi ihtiyaçlarını karşılıyorlardı. Sanayi Devrimi sonrası artık fabrika ve atölye sahipleri üretim araçlarına sahip oldu ve üst sınıfı oluşturdu. Alt sınıfın yani proleterlerin ismi ise “işçi sınıfı” olarak değişti. Biz bu iki ana sınıfa burjuva (üst sınıf) ve proleterya (alt sınıf) diyelim. Bu iki sınıfın yanında ara sınıflar da vardı Marx’a göre. Bunlardan birincisi; günümüz toplumunun bence %80-%85’ini oluşturan “lümpen proleterya” idi. Marx ve Engels’in literatüre soktuğu “lümpen” sıfatı, Almanca “yığın” anlamına geliyordu. Marx’a göre lümpen; sınıf şuuru olmayan, sınıfının çıkarlarını bilmeyen ve sınıf çıkarlarına göre davranmayan bireylerden oluşan sınıftı. Lümpen kaypaktı, güce tapardı. Bu sınıf devrim için burjuvaziden bile daha büyük bir sorundu. Ki aslında lümpen proleterya bugünkü yazımızın konusu. Marx’ın bahsettiği bir başka sınıf ise küçük burjuvazi. Bu sınıf, üretim araçlarını elinde bulundurma konusunda kapitalistti. Fakat bu sınıf, altında birilerini çalıştırmadığı için yani emek sömürmediği için burjuva değildi. Bu sınıfa örnek olarak günümüzün esnaflarını, zanaatkarlarını verebiliriz. Bu sınıf da devrime karşı bir tehditti. Bu sınıfın bireyleri burjuva yönetimine karşıydı ancak mevcut durumlarını korumak için karşıydı. Marx’ın tabiriyle devrimci değil tutuculardı. Kafanızda soru işareti bırakmamak adına bir hususun üzerinden daha geçeceğim. Lümpen proleterya ile proleteryayı ayıran husus nedir? Bu sorunun en kısa cevabı: sınıf bilinci. Proleterin sınıf bilinci vardır, yani sömürüldüğünün farkındadır, farkında olmakla kalmaz proleter bu uğurda bir şeyler yapar. Lümpen proleterya dedik ya, kaypaktır, güce tapar. Sömürüldüğünün farkında bile değildir, ot gibi yaşar ve ölür. Torpili marifet sayar lümpen proleterya. Uzun lafın kısası Marx’ın sınıflar hakkında bir çözümleme getirmedi, Marx sadece bir sınıfın oluşması için en önemli hususu topluma aşıladı. Yani sınıf şuurunu (bilincini)… 

 

 Sosyal tabakalaşma konusunda farklı bir görüş ortaya koyan bir başka isim ise Max Weber. Karl Marx’tan yaşça küçük ancak Marx’ın çağdaşı olan Weber, tarihteki ilk bürokrattı. Weber de Marx gibi sosyal tabakalaşma konusunu ekonomik ilişkiler üzerinden ele aldı. Ancak üretim araçları üzerinden değil market durumu üzerinden tanımlamıştı sınıfları. Peki, neydi bu market durumu? Market durumu, bireylerin toplumdaki konumuydu. Aynı market konumuna sahip bireyler, aynı yaşam tarzlarına sahip, aynı hayat anlayışlarına sahipti. Weber pazar (market) konumunun yanında mal-mülk ilişkilerine de yer verdi. Mal-mülk ilişkileri ve pazar (market) konumunu dikkate alındığında üç sınıf ortaya çıkıyordu. Bunlardan birincisi: Mal-mülk sahipleriydi. Tekrara düşmemize gerek yok bu sınıf Marx’ın burjuva sınıfına çok benzerdi. Bunlardan ikincisi ise “bilgi ve beceri sahipleri” adı verilen, pazar konumu açısından burjuva gibi, mal-mülk sahipliği açısından alt sınıfa benzeyen gruptu. Fabrikada çalışan bir mühendisi veya bir şirketteki üst düzey yöneticiyi örnek verebiliriz. En sonuncusu ise “iş gücü sahipleri” adı verilen sömürülen alt sınıftı. Bu sınıfı zaten proleterya ismiyle anlatmıştım. Weberci sınıf yaklaşımı hakkında bu kadar bilgiyi şimdilik kafi görüyorum. Zaten bunun için özel bir yazı yazacağım. Şimdi yazımızın taşlama bölümüne geçebiliriz. Orta sınıf nedir? 

 

KAPİTALİST ZIRVA: ORTA SINIF 

 “Orta sınıf” yaklaşık 150 yıldır sosyoloji ve politika biliminin tartışma konusu. Yıllardan beri yüzlerce bilim insanı bu sorun hakkında görüş belirttiler. Ancak bir uzlaşmaya varamadılar. Sosyal tabakalaşma konusunu üretim araçları çerçevesinde inceleyen Karl Marx’ın zamanında orta sınıfı tanımlamak hiç zor değildi. Marx’ın tanımladığı küçük burjuvazi zaten orta sınıfın ta kendisiydi. Ancak o zamanki orta sınıf eskide kaldı. Yani artık orta sınıfı başka bir perspektifte ele alıyoruz. Şu anda orta sınıf dediğimizde memurları, sekreterleri, büro çalışanlarını, yöneticileri, mühendisleri kastediyoruz. En kısa tabiriyle beyaz yakalıları. İşte bu beyaz yakalılara bilim “yeni orta sınıf” adını vermekte. Yeni orta sınıfı Marksist açıdan ele aldığımızda Marksist sosyologlar ve siyaset bilimciler ikiye ayrılmakta. Bir kesim orta sınıfın varlığını reddetmekte ve yeni orta sınıfı proleter olarak görmektedir. Bir başka kesim ise yeni orta sınıfı tanımlarken sadece üretim araçlarına sahiplik ilişkisine bakılmaması gerektiğini savunmaktadır. Weberci yaklaşım ise yeni orta sınıfa “servis (hizmet) sınıfı” adını koymaktadır. Bu sınıf kapitalistlere hizmet eder ve işçi sınıfı ile kapitalist sınıf arasında bir köprü kurar. Bu tanım Marx’ın küçük burjuva tanımına çok benzemektedir.  

 

 Yeni sanayi toplumlarında neo-liberalizmin yıllardır hüküm sürmesinin bir nedeni de orta sınıf kavramıdır. Günümüz toplumlarının büyük bir kesimini oluşturan bu sınıfa verilen “orta sınıf” ismi bence bu bireylere neo-liberalizmin verdiği afyondur. Zira sadece sömüren ve sömürülen vardır. Sadece üretim ilişkilerini temel almamdan dolayı bir eleştiri de bulunabilirsiniz. Haklısınız, mesele size göre sadece üretim araçlarına sahip olup-olmama meselesi olmayabilir. Mesela lise mezunu bir işçi ile üniversite mezunu bir beyaz yakalıyı nasıl aynı sınıfa dahil edebiliriz, değil mi? Ancak burada sizlerle aynı fikri paylaşamıyorum. Açlık sınırının bir tık üstünde ücretle gününün 8-10 saatini masa başında geçiren bir beyaz yakalının nasıl bir sosyal yaşantısı olabilir? Bu birey kendini nasıl geliştirebilir? Ya da şimdi bu bireyin emeği sömürülmüyor mu? Sistem size çok güzel bir afyon veriyor ki sakın ha patronlarınıza karşı bir şey yapmayın. Sistem nasıl mı başarıyor bunu? Marx bunun cevabını zaten 200 yıl önce vermiş. Marx’a göre üretim araçlarını elinde bulunduran sınıf otamatikman akılsal ve zihinsel üretim araçlarını da kontrol ederler. İşte kapitalizm böyle başarıyor. Sana fabrikadaki işçileri gösteriyor bak bunlar bu şartlarda bu kadar ücret alıyor diyor. Sonra senin çalışma şartlarını ve ücretini söylüyor. Sen de ben daha üst sınıftayım fikrine kapılıyorsun. Olay bundan ibaret. Peki, bu bireyler hangi sınıfta? 

 

 “Yeni orta sınıf” olarak adlandırılan bireylerin emekleri sömürüldüğü için proleter dememiz gerekiyor. Ancak bu bireyler emeklerinin sömürüldüklerinin farkında olmadığı için onlara “lümpen proleterya” demek daha mantıklı görünüyor. Tekrardan hatırlayalım lümpen proleteryayı. Lümpen proleterya, sınıf bilincinden yoksun, güce tapan, emek sömürüsünden zevk alan bireylere denmektedir. Marx’a göre “Proleter Devrimi” gerçekleşirken bu sınıf devrime burjuva sınıfından bile daha çok zarar verecektir. Marx bu sınıfı ‘patates çuvalı’ na benzetmektedir. İsterseniz 5.000 liraya isterseniz 15.000 liraya bir şirkette çalışın günün sonunda siz bir proletersiniz. Emeğinizi sömürtüyorsunuz. Eğer bunun farkında değilseniz lümpen proletersiniz. Dost acı söyler. Sağlıcakla kalın... 

 

 Bu yazı hakkında görüşleriniz, eleştirileriniz veya tartışmak istediğiniz noktalar için benimle iletişime geçebilir ya da aşağıdan yorum yapabilirsiniz. En kısa zamanda size dönüş yapacağımdan emin olabilirsiniz. Bu yazıyı dostlarınızla paylaşarak bana destek olabilirsiniz. İyi günler... 

 

SÖZLÜK:  

PatrisyenAntik Roma’da ayrıcalıklı sınıf. 

Pleb: Antik Roma’da alt sınıf. 

 

KAYNAKÇA: 

Marx K., Engels F. (1848), Komünist Manifesto, İlk Eriş Yayınları (Üçüncü Baskı) 

 

Bunu da Beğenebilirsin

0 yorum