Siyasi İdeolojiler #4: Yeşil (Ekolojik) Anarşizm

Haziran 28, 2020



 Bugünlerde hat safhada hissettiğimiz çevre sorunu; son 250 yıldır sadece bireyin değil, toplumun sorunu haline gelmiştir. Sanayi Devrimi’nden sonra Avrupa’da hızla artan sanayileşme, birçok ekolojik sorunu beraberinde getirmiştir. Bu sorunları önceden gören bir avuç çevreci insan sanayileşmeye karşı tepkilerini göstermek amacıyla protestolar, eylemler düzenlemiş; isyanlar başlatmışlardır. Böylece “çevre sorununa” çözüm bulmak amacıyla ilk politik gruplar ortaya çıkmıştır. Bu politik gruplar; zaman içerisinde çevre sorunlarının nedenlerini farklı yorumlayarak, farklı çözümler ortaya atmışlardır. Mesela; eko-sosyalistler ekolojik sorunların nedenini “kapitalist ekonominin durmak bilmeyen kar ve üretim hırsı” olarak açıklarken, eko-feminizm “doğaya karşı erkeklerin, kadınlara kıyasla daha az duyarlı olması” olarak açıklamıştır. Böylece Avrupa’da 19.yüzyıl başlarında tohum olarak dikilen “Ekolojik (Yeşil) Hareket”; eko-feminizm, eko-sosyalizm, eko-anarşizm, eko-muhafazakarlık, eko-liberalizm gibi onlarca fraksiyona ayrılmış, adeta o küçük tohum filizlenmiştir. Filizlenen bu çevre dostu hareket, en büyük sıçramasını kuşkusuz 20.yüzyılın ikinci yarısında yapmıştır. Eko (Yeşil) anarşizmin kurucusu Rus asıllı Amerikalı teorisyen Murray Bookchin’in eserleri ve İngiliz teorisyen James Lovelock’un 1971 yılında ortaya attığı “Gaia hipotezi” ekolojik harekete yeni bir boyut kazandırmıştır. Kısaca “Gaia hipotezi” nden bahsedecek olursak: Gaia hipotezi, dünyayı yaşayan bir canlı gibi görür ve dünyanın her canlı gibi hayatta kalma kaygısı yaşadığı düşüncesini ortaya atar. Bu yazımızda Gaia hipotezine daha fazla değinmeyeceğiz ve onlarca fraksiyona ayrılmış ekolojik (yeşil) hareketin en önemli akımlarından olan Bookchin’in ortaya attığı eko-anarşizmden (Yeşil anarşizm) bahsedeceğiz. Eko-anarşizmden bahsetmeden önce toplumda gözlemlediğim ve kimi zaman tecrübe ettiğim yanlış “Anarşizm” algısına değinmek istiyorum. “Anarşizm” kelimesini duyduğunda veya okuduğunda irkilen kişilerin böyle bir tepki vermesinin yegane sebebi toplumdaki popüler ve yanlış anarşizm algısıdır. Bu nedenle çok kısa (bir-iki cümleyle) anarşizmden bahsedeceğim.
 
 Anarşizm; kökleri Antik Yunan’a dayanan, Marx’ın komünizminden farklı olarak toplumdaki her türlü sınıfı ve otoriteyi ortadan kaldırmayı amaçlayan aşırı sol pozisyonda bir ideolojidir. Anarşizm ayrıca özel mülkiyeti (tarla, arsa, fabrika vb.) ve her türlü mübadele aracını (para, çek, senet, mücevher vb.) ortadan kaldırır. Anarşizm; terörizm, taşkınlık, ahlaksızlık, kaos, dinsizlik, ütopyacılık değildir!
 
 Not: Bu yazıda ön ad (sıfat) olarak ekolojik (eko), çevreci, yeşil kelimeleri eş anlamlı kullanılmıştır.
 
 20.yüzyılın sonlarında Amerikalı yazar ve teorisyen Murray Bookchin tarafından ortaya atılan yeşil anarşizm fikri, çevre sorununa kimi kesimlerce radikal olarak nitelendirilen bir çözüm getirmiştir. Bookchin’e göre çevre sorunu bireysel bir sorun değil, toplumsal bir sorundur. Bu sorunun ortaya çıkmasının temel sebebi ise Sanayi Devrimi sonrası artan sanayileşmeyle sınıf farkının iyice artması ve koşul ne olursa olsun üreten, tüketmek için üreten bir toplumun oluşmasıdır. Kapitalist sistem sınıflı ve sömürücü bir toplum yaratmıştır. Bu toplumun bireyleri egoist ve hırslılardır. Bu bireyler doğayı sadece hammadde kaynağı olarak görmektedirler. İşte tam da burada Bookchin’in görüşleri Marksizmle, kapitalizmle, muhafazakarlıkla ayrılmaktadır. Bu ayrımı daha net açıklamak için burada bu konuya bir virgül koyuyor ve “doğa” kavramından bahsetmek istiyorum.
 
 Popüler bilginin yanlış tanımladığı kavramlardan bir tanesi de “doğa” kavramıdır. Doğa, toplumda sanıldığının aksine ‘yeryüzündeki her şey’ değildir. “Doğa, cansızdan canlıya ve toplumsal olana doğru birikerek çoğalan evrimsel bir süreçtir.” [1] Avrupa Felsefesi’nde doğa ikiye ayrılmıştır. Bunlar: Birinci doğa ve ikinci doğadır. Birinci doğa en kaba tabiriyle “vahşi” dediğimiz beşeri olmayandır. İkinci doğa ise beşeri (insanın yaptığı) olarak yaratılan her şeydir. Bu iki doğa; eko-anarşistler için birbirinden ayrılamaz, birbirinin tamamlayan, simbiyotik kavramlardır.
 
 Tekrardan konumuza dönecek olursak Bookchin’in Marksistler, kapitalistler, liberaller ve muhafazakarlarla ayrıldığı nokta birinci doğayı (vahşi doğa) anlayış tarzlarıdır. Sağ ve sol ekolün en önemli iki temsilcileri Adam Smith ve Karl Marx, birinci doğayı sadece hammadde kaynağı olarak ve insanın işlemesi gereken bir zorunluluk olarak görürken; Bookchin, bu görüşlerin insanların zorbalık ve statü atlama gibi hastalıklı isteklerini meşrulaştırmak amacıyla üretilen doktrinler olduğunu düşünmektedir. Statü ve sınıf atlama isteğinin beraberinde zorbalık ve insanın birinci doğaya hakim olma isteğini getirdiğini düşünen Bookchin, bu savıyla sınıf ayrımına ve zorbalığa karşı çıkmış; böylece diğer ekolojik akımlardan da ayrılmıştır. Şu ana kadar anlattıklarımızı çok kısa bir şekilde özetleyecek olursak: Bookchin, çevre sorunlarının nedenini hiyerarşiye, toplumsal eşitsizliğe ve dolayısıyla da para kazanma hırsına bağlamıştır. Ona göre hiyerarşi ortadan kaldırılır, eşitlik sağlanırsa sadece ekolojik değil tüm toplumsal sorunlar ortadan kalkacaktır.
 
 Bookchin’in hiyerarşi yani –bir nevi- sınıf ayrımının ortadan kaldırılması için sunduğu çözümlerden en önemlisi hiyerarşinin tüm yoğunluğuyla yaşandığı devlet kurumunun (otoritesi) ortadan kaldırılmasıdır. Bu çözüm önerisi diğer birçok anarşist teori gibi “ütopyacılık”la eleştirilmiştir. Bookchin bu eleştirilere “Organik Toplumları” örnek vererek yanıt vermiştir. Günümüzün gelişmiş toplumlarından (!) oldukça uzak ilkelere sahip bu toplumlarda para, hiyerarşi gibi sınıf çağrıştıran kavramlar yoktu. Üretim araçları ortaktı ve eşitsizlik de yoktu. Uzak geçmişte yaşamış bu toplumlarda doğan herhangi bir birey, üretime veya topluma katkısı bakılmaksızın, asgari ihtiyaçlarını karşılayabilecek durumda doğuyordu. Organik toplumlarda, Kropotkin’in anarko-kominist öğretisine benzer ihtiyaca göre mülkiyet dağılımı vardı.
 
 Bookchin’in öğretilerine sonuç olarak baktığımızda; Bookchin ekolojik sorunların sebebini politik ve sosyolojik sorunlara dayatmıştır. Bu sorunları bir domino taşı gibi düşünürsek: Hiyerarşi sınıf farklılığını, sınıf farklılığı eşitsizliği, eşitsizlik statü atlama hırsını, statü atlama hırsı birinci doğaya karşı zorbalığı getirmiştir. Ayrıca devletin var olması halinde ilk taşımız olan hiyerarşi hep var olacağından devletin varlığı da ekoloji adına ciddi bir sorundur.
 
 Son olarak günümüzde çevrecilerin politik oluşumundan bahsedeceğim. Günümüzde genellikle Yeşil Parti adıyla bir çatı altında toplanan çevreciler, özellikle Avrupa’da belli bir kesimi etkilemeyi başarmışlardır. Birleşik Krallık’ta Green Party’nin ; Lordlar Kamarası’nda 2, Avam Kamarası’nda 1 senatörü bulunmaktadır. Anarşizmin ve Çevreciliğin en güçlü olduğu ülkelerden olan Almanya’da ise Yeşil Parti’nin mecliste 67 milletvekili bulunmaktadır. Ülkemizde ise 2012 yılında kurulan Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi ekolojik faaliyetlerine devam etmektedir. Bu partinin henüz yerel temsilcisi veya parlamentoda milletvekili yoktur. Mutlu haftalar dilerim…
 
Taha KÖKSAL
 
 KAYNAKÇA
COSKUN SEYIT (2010). Çevre Sorununa Radikal Bir Çözüm Önerisi Olarak Eko Anarsizm . Kaygı, Uludag Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Felsefe Dergisi, 2(15), 101-116. (Kontrol No: 139993)
 
ORAL EMİN (2018), Murray Bookchin ve Toplumsal Ekoloji, Yüksek Lisans Tezi
 

[1] Bookchin, Özgürlüğün Ekolojisi Hiyerarşinin Ortaya Çıkışı ve Çözülüşü, (çev.) Alev Türker, Ayrıntı Yayınları, 31.


Bunu da Beğenebilirsin

0 yorum