Dünyada Çocuk Olmak
Nisan 23, 2020
Merhabalar… Bugün 23
Nisan! Bugün tüm dünya çocuklarının günü! İşte tam da bu nedenle bu hafta pazar
günü yerine perşembe günü yazımı paylaşıyorum. Bu hafta siyasi ideolojiler
serimize ara vereceğiz ve ‘çocuk’ tan bahsedeceğiz. Bugün –birçok yazımda da yaptığım
gibi- çocuğun tarihteki rolüne ve günümüzdeki çocuk olgusuna değineceğim. İyi
okumalar…
Çocuk olgusu;
toplumların fikirsel olarak evrimleşmesiyle tarihte birçok değişime uğramış ve
çocuk tarih boyunca toplum içerisinde farklı konumlanmıştır. Mesela Tarih
Öncesi Çağlarda bir çocuk olarak yaşasaydınız işgücü sağlayamadığınız için bir
yetişkin kadar önem taşımazdınız. Zaten aileniz göçebe bir hayat yaşadığı için
zorlu doğa şartlarıyla ve vahşi hayvanlarla savaşmakla meşgul olacaktı. Yani bu
şartlarda hastalanmazsanız ve bu şartlara vücudunuz dayanabilirse hayatta
kalabilirdiniz. Aksi takdirde -hastalansanız dahi- aileniz sizi ölüme terk
edecekti. Bir de Tarih Öncesi Dönemde kız olarak doğdunuz mu? Erkek çocuk kadar
işgücü sağlayamadığınız için öldürülürdünüz. (Bu inanış bazı tarih öncesi toplumlarda vardır.) Ebeveynleriniz
büyük ihtimalle metafiziki (doğaüstü, gök gürültüsünün Tanrı’nın kızmasına
yorumlanması gibi) güçlere inanacaktı ve engelli doğmanız halinde
ebeveynleriniz bu durumu Tanrı’nın onlara verdiği bir ceza olarak
yorumlayacaktı. Yani İlkel Dönemde hayatta kalmanız şansınıza bağlıydı.
İlk Çağ’da yerleşik
hayatın yaygınlaşmasıyla birçok devlet ve haliyle birçok kanun oluşmuştur. Bu
nedenle farklı devletlerin toplumları çocuğu, toplum içerisinde farklı
konumlandırmıştır. İlk Çağ toplumlarında genellikle baba, ailenin reisiydi. Bu
sebeple çocuk, babanın mülkiyeti olarak kabul ediliyordu. Dünyanın bilinen en
eski uygarlığı olarak kabul edilen Sümer Uygarlığı’nda çocuğuna kötü davranan
ailelere ceza veriliyordu. Çocuğun babasına karşı gelmesi durumunda ise çocuk,
mirastan mahrum bırakılıyordu. Hatta çocukların evleneceği kişileri ebeveynleri
seçiyordu. Dünyanın ilk yazılı kanunları olan Hammurabi Kanunları’nda (Babil İmparatorluğu) çocuklara da yer
verilmiştir. Kısasa kısas olarak tanınan Hammurabi Kanunları’nda babasına
saygısızca konuşan çocuğun cezası dilinin kesilmesiydi. Babasına fiziksel
şiddet uygulayan çocuğun ise elleri kesiliyordu. Babalar çocuklarını teminat
olarak gösterebiliyor, köle olarak satabiliyordu. İlk Çağ’da çocuklara en iyi
ortamı sunan uygarlıklardan biri Mısır İmparatorluğu’ydu. Antik Mısır’da
çocuklar, -varlıklı ailelerin çocukları hariç- eğitim almıyordu. Erkek çocuklar
babasına tarlada yardım ediyor, kız çocukları ise ev işlerinde annesine yardım
ediyordu. Teknoloji Devrimi’yle önemini gittikçe yitiren topaç, bilye, ahşap
at, oyuncak bebek gibi oyuncaklar da Antik Mısır’da icat edilmişti. Eski
Yunan’da ise çocuğun gelişi günlerce süren törenlerle kutlanırdı. Antik Yunan’da
hakim olan görüş ünlü filozof Aristoteles’in de savunduğu kızların erkeklere
göre gelişmemiş olduğu görüşüydü. Bu nedenle sadece erkek çocuklara eğitim
verilmekteydi. Bir başka Antik Yunan filozofu ve Aristoteles’in hocası Platon’a
göre kız-erkek fark etmeksizin çocuk eğitimi çok önemliydi. Platon’a göre
engelli doğan çocuklar hariç (engelli doğanlar farklı bir yerde tutulmalıydı)
tüm çocuklar ortak bir alanda beslenmeli ve yetiştirilmeliydi. Özellikle erkek
çocuklar erken yaşta savaşa götürülmeli, en güvenli pozisyonda savaşta
babalarına yardım etmeliydi. Okuduğum birkaç makalede Platon’un çocuk eğitimi
sırasında sopa kullanılması gerektiğini düşündüğü yazsa da Platon, Devlet adlı
eserinde eğitimde şiddetin işe yaramayacağını söylemektedir. Antik Yunan’da
değineceğimiz son nokta ise Isparta Site Devleti’nde (bilindiği üzere Antik Yunan site devletlerinden oluşmaktadır.)
çocuğun konumu. Isparta Site Devleti’nde Antik Yunan’daki yaygın görüşün aksine
kız ve erkek eşitti. Kız ve erkek aynı haklara sahipti ve kız çocukları rahat
bir şekilde zengin olabiliyordu. Museviliğin yaygın olduğu İsrail toplumunda
ise çocuk, Tanrı’nın bir hediyesi olarak konumlanıyordu. Bu nedenle anneler
çocuk bakımında hijyene çok dikkat ediyor, erkek çocuklar sünnet ediliyordu. İslam
öncesi Arap toplumda ise istenilen cinsiyette doğmayan çocuklar diri diri kuma
gömülüyordu. Yani İlk Çağ’da çocuk olarak öneminiz bir önceki döneme göre artsa
da kaliteli bir çocukluk geçirmeniz doğduğunuz topluma yani şansıza bağlıdır.
Orta Çağ’da ebeveynler
çocuklarını kendi mülkü olarak görüyordu ve çocuklarına çok sert
davranıyorlardı. Köle çocukları insandan dahi sayılmıyor hayvanlarla birlikte
yetiştiriliyordu. Ancak Orta Çağ’da Hristiyanlık, Musevilik, İslam gibi
dinlerin yaygınlaşmasıyla yaşamak ve yaşatmak kutsal bir görev haline geldi. Bu
nedenle çocuğun toplumdaki önemi arttı. Ancak Hristiyanlığın kutsal kitabı
İncil’de çocuğun doğuştan kötülük barındırdığı ve dövülmesi gerektiği
yazıyordu. Bu görev de ebeveynlere düşüyordu. Bir başka tarafta İslam dini
yaşatmanın kutsal olduğu ve her bireyin özel olduğunu söylüyordu. Ayrıca İslam
dini açık bir şekilde çocuk yetiştirme görevini ebeveynlere vermişti. Veba gibi
salgınların Avrupa’da yayılmasıyla çocuk, Avrupa toplumlarındaki önemli
konumunu kaybetti. İtalya’da Rönesans akımının başlamasıyla Avrupa genelinde
‘hümanizm (insancılık)’ felsefesi yayıldı. Artık insana daha çok önem
veriliyordu. Bu dönemde ilk pediatristler* ortaya çıkmış, çocuklar üzerinde ilk
tıbbi çalışmalar yapılmıştı. Bu gelişmelere paralel olarak Rousseau ‘Emil’ adlı
eserinde ilk defa çocuk haklarından bahsetti. Bu dönemde özellikle burjuva
aileler çocuklarıyla özel ilgilenmeye başladı. Sanayi Devrimi’yle beraber
çocuk, burjuvazi tarafından ucuz işçi olarak görüldü. Artık çocuklar fabrikalarda,
atölyelerde çok düşük ücretlerde çalıştırılıyordu. 19.yüzyılda ailelerin çocuk
eğitimi hakkında bir bilince kavuşmasıyla çocuk değer kazandı. Çocuğun değer
kazanmasıyla oyuncak sektörü ve gıda sektörü (atıştırmalık, şekerleme) gelişti.
20.yüzyıla gelindiğinde bilimsel gelişmelerin ve refahın artmasıyla çocuk daha
çok önemsendi. Çocuğun yetişkinden farklı olduğu ve özel yetiştirilmesi
gerektiği bilinci oluştu. Bu gelişmelere paralel olarak 1912’te ABD’ bir çocuk
bürosu kuruldu. 1924’te İsviçre’nin Cenevre kentinde “Çocuk Hakları Cenevre
Bildirgesi” yayınlandı. Bu bildirgenin ardından 1946 yılında Birleşmiş
Milletler tarafından BM Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) kuruldu. 1959 yılında
Birleşmiş Milletler “Çocuk Hakları Evrensel Bildirgesi” ni yayınladı. 2.Dünya
Savaşı nedeniyle erkek nüfusun azalmasıyla devletler nüfuslarını güvence altına
almak için çocukların eğitimiyle yakından ilgilendi. 1979 yılı Uluslararası
Çocuk Yılı ilan edildi. 1989 yılında ülkemizin de imza attığı 54 maddeden
oluşan “Çocuk Hakları Sözleşmesi” Birleşmiş Milletler tarafından yayınlandı.
Ayrıca BM tarafından 20 Kasım, Uluslararası Çocuk Günü olarak kabul edildi. İşte
çocuk kavramı günümüze kadar böyle evrildi. Peki, günümüzde çocuk olmak nasıl?
Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne uyuluyor mu?
GÜNÜMÜZDE ÇOCUK OLMAK
Günümüzde iyi bir
çocukluk geçirmek için Tarih Öncesi Çağlarda olduğu gibi şanslı olmanız
gerekiyor. Liberalizmin 21.yüzyıl dünyasına egemen olmasından dolayı ailenizin
maddi ve sosyokültürel durumu iyiyse siz de kaliteli bir çocukluk geçirirsiniz.
Bu söylediklerimi kafanızda somutlaştırmak için gelin UNICEF’in 2014 yılında
tüm dünya ülkelerine yaptığı araştırmayı inceleyelim. Bu incelememde 21.yüzyıl
çocuğunun temel ihtiyaçlarını dikkate alacağım. Bunlar: sağlık, eğitim ve beslenme.
a.Sağlık
Göstergeleri
Sağlık göstergelerini incelerken ele alacağım temel faktörler: toplam
nüfusun temiz suya ulaşımı, toplam nüfusun iyileştirilmiş hijyen imkanlarına
sahip oluşu ve 5 yaş altı çocuk ölüm hızıdır. UNICEF verilerine göre dünya
nüfusunun %89’u temiz suya ulaşabiliyor. Kanada, İsveç, İngiltere, Türkiye gibi
ülkelerin nüfuslarının tamamı (%100) temiz suya ulaşabiliyorken bir Afrika
ülkesi olan Somali’nin toplam nüfusunun sadece %30’u temiz suya ulaşabiliyor.
Dünya nüfusunun %64’ü iyileştirilmiş hijyen imkanlarına sahip. Belçika,
İspanya, İsviçre gibi ülkelerin nüfuslarının tamamı (%100) iyileştirilmiş
hijyen imkanlarına sahipken yine bir Afrika ülkesi olan Çad’ın nüfusunun
yalnızca %10’u iyileştirilmiş hijyen imkanlarına sahip. Ülkemizde ise bu oran
%91. Dünyada 5 yaş altı çocuk ölümünün en fazla olduğu ülkeler başlıca Sierra
Leone, Angola ve Çad’dır. Bu sayının en az olduğu ülkeler ise Lüksemburg,
İzlanda ve İsveç. UNICEF’in oluşturduğu bu sıralamada ülkemiz 14 puanla 197
ülke arasında 120.sırada. Bir ülkenin sağlık açısından gelişmiş olması
çocuklarının hayatta kalma şansıyla doğru orantılıdır. (Bu konuda detaylı bilgi için İnsanın Sermayesi: Sağlık adlı yazımı
okuyabilirsiniz.)
b.Eğitim Göstergeleri
Bir bireyin küçük yaşlarda
kaliteli bir eğitim görmesi toplumdaki nitelikli birey sayısını artırır. Bir
toplumda nitelikli birey sayısının artması toplumsal kalkınmayı kolaylaştırır.
21.yüzyılda eğitim bilincinin oluşmasıyla beraber eğitim bir lüks olmaktan
çıkmış, birey için ihtiyaç haline gelmiştir. Bu nedenle eğitim tüm dünya
çocuklarının hakkıdır. Bu incelememde genç okuryazarlık oranı (15-24 yaş),
ilköğretim çağındaki çocukların okula gitme oranı ve ortaöğretim (lise)
çağındaki çocukların okula gitme oranı göstergelerini baz alacağım. Dünyadaki
genç erkeklerin %92’si; kadınların ise %87’si okuryazardır. Özbekistan,
Moldova, İspanya gibi ülkelerin genç nüfuslarının tamamı okuryazarken yine bir
Afrika ülkesi olan Nijer’in genç nüfusundaki erkeklerin sadece %52’si;
kadınların ise sadece %23 okuma ve yazma bilmektedir. Dünyadaki erkeklerin
%92’si; kızların ise %90’ı ilköğretim çağında okula gidebilmektedir. İspanya’da
ilköğretim çağındaki çocukların tamamı okula gidebiliyorken Doğu Afrika ülkesi
olan Eritre’de bu oran erkeklerde %40; kızlarda %34’tür. Ortaöğretime (lise)
katılım oranı ise dünyada erkeklerde %64; kızlarda %61’dir. İrlanda, Brunei ve
Fransa %98 kız; %100 erkek nüfusun ortaöğretime katılımıyla listede başı
çekiyorken Nijer %14 erkek; %10 kız nüfusun ortaöğretime katılımıyla listede sonuncu
sırada. (Eğitimin önemi hakkında daha detaylı bilgi için İnsanın Sermayesi:Eğitim adlı yazımı okuyabilirsiniz.)
c.Beslenme Göstergeleri
Bir canlının yaşamını idame ettirmesi için en
temel gereksinimlerinden biri besindir. Bu incelemede düşük doğum ağırlıkları
ve çocuklarda aşırı düşük kiloluk göstergelerinden yararlanarak ülkeler
arasında karşılaştırma yapılacaktır. 2012 yılı verileri itibariyle dünyaya gelen bebeklerin %15’i düşük kiloda doğmaktadır. Düşük doğum ağırlığı
oranın en fazla olduğu ülke %35’lik oranla Moritanya’dır. Buna karşılık Çin’de
bu aran %3’tür. Dünya’da her 100 bireyden 9’u aşırı düşük kilolulukla
savaşıyor. Bu ülkelerin başında %19’luk oranla Yemen geliyor. ABD, Türkiye,
Singapur gibi ülkelerde ise bu oran %0.
*Bu çalışmadaki sayısal veriler UNICEF 2014 Sayılarla Dünya Çocuklarının
Durumu adlı rapordan alınmıştır.
SONUÇ OLARAK
GÜNÜMÜZDE ÇOCUK OLMAK
Günümüzde dünyanın
birçok devletinde çocuk olarak eğitim alabilir, sağlık hizmetlerinden
yararlanabilirsiniz. Ancak özellikle ada ülkeleri ve Orta Afrika ülkelerinde bu
durum pek mümkün gözükmüyor. Bu ülkelerde yaşayan şanssız çocukların yardımına
birçok STK koşmakta. Bunlar başlıca: UNICEF, ICC (Dünya Çocuk Merkezi), DUCODER
(Dünya Çocuk Derneği)… Bu arada siz de benim gibi 18 yaşından küçükseniz
Birleşmiş Milletler’e göre çocuksunuz. Unutmayın sizin de haklarınız var. (Aşağıda Birleşmiş Milletler Çocuk
Sözleşmesi’ni paylaşacağım. Oradan haklarınızı öğrenebilirsiniz.)
23 NİSAN KUTLU OLSUN!
Mutlu haftalar…
Taha KÖKSAL
SÖZLÜK
Pediatrist*: Bebek,
çocuk ve ergenlerin sağlık durumlarıyla ilgilenen bilim insanı.
KAYNAKÇA
Yaşar Ekici F. (2015), GeçmiştenGünümüze Çocukların Korunmasına Yönelik Uygulamalar Üzerine İnceleme
0 yorum