Suyun Tarihi, Su Neden Önemlidir?
Mart 30, 2020
İnsan ne ile yaşar? Bu soruyu Rus yazar Lev Nikolayeviç Tolstoy yaklaşık yüz elli yıl önce kendine sormuş ve ‘Tanrı sevgisiyle yaşar.’ cevabını vermiştir. Aynı soruyu bir bilim insanına sorsaydık muhtemelen ‘İnsan da dahil birçok canlı; su, oksijen(hava) ve besinle yaşar.’ cevabını alırdık. İnsan, doğa ve tüm diğer canlılar sahiden ne ile yaşar? Bu soru bir sınavda veya günlük hayatımda herhangi bir yerde karşıma çıksa ben de büyük ihtimalle ‘hava, su, besin vb.’ cevaplar sıralardım. Bu hafta bu bir dizi cevaptan biri olan su üzerinde duracağım. İlk bölümde suyun tarihini, ikinci bölümde suyun canlılar için önemini, son bölüm olan üçüncü bölümde de dünyadaki ve Türkiye’deki su kaynaklarının durumunu ele alacağım.
SUYUN TARİHÇESİ
Günümüz bilgileriyle su için dünyada ilk şu tarihte şurada var olmuştur dememiz mümkün değildir. Ancak Kanada’daki Nuvvuagittuq Greenstone Belt’ten * alınan kayaç örnekleri 4,28 milyar yıl önce suyun Dünya’da var olduğunu kanıtlamaktadır. Bir başka çalışma ise –kayalardan farklı olarak- zirkon adı verilen mineraller üzerinden yapılmıştır. Bilim insanları, Avustralya Hadean kayasından alınan zirkon örnekleriyle yaptığı çalışmalardan 4 milyar yıl önce plaka tektoniğinin var olduğu kanısına varmıştır. Plaka (Levha) tektoniği, karbondioksiti hapseder böylece sera etkisini azaltır. Sera etkisinin azalması Dünya yüzeyini soğutacağından yeryüzünde katı kaya ve sıvı(soğuk) su oluşur. Yani insanlığın ulaşabildiği en eski tarih günümüzden 4-4,3 milyar yıl öncesidir. Su tarihinin bir başka konusu ise suyun toplumsallaşan tarihidir. Bu kısım doğrudan bizi ve atalarımızı ilgilendirmektedir.
Suyun Dünya’mıza gelmesiyle ilk yaşam ortaya çıkmış, atalarımız da dahil birçok canlı evrimleşerek oluşmuştur. Türümüzün ataları da (Neandarteller, homo erectus gibi) doğal olarak suya ihtiyaç duymuştur. Günümüzden yaklaşık 10 bin yıl önce (bu süre bölgeden bölgeye değişmektedir) atalarımız, suyla buğdayın yetiştiğini keşfetmiş ve avcı toplayıcılıktan tarım insanına dönüşmüşlerdir. Bu gelişme tarihe Tarım devrimi bir başka adıyla Neolotik devrim olarak geçmiştir. Tarım devrimiyle insanlar su kaynaklarının yakınlarına yerleşerek tarım hayatına geçmişlerdir. Bu devrimle beraber insanlık için su, sadece mineral kaynağı olmaktan çıkarak tarım ve temizlenme gibi ihtiyaçları da gideren bir kaynak haline gelmiştir. Böylece suyun insanlık için önemi ciddi derecede artmıştır. İnsanlık su kaynakları etrafında devletler kurmuş, su kaynakları için savaşlar vermiş, su üzerine antlaşmalar imzalamıştır. Ortaokul ve lise Sosyal Bilgiler (Tarih) derslerinden bildiğimiz Babil hükümdarı Hammurabi tarafından yazılan ‘Hammurabi Kanunları’ da su kanallarının kullanımında yaşanan sıkıntılar nedeniyle oluşturulmuştur. Ayrıca bir dönem Anadolu’da yaşamış olan tarımla ünlü Frigya toplumu da suyu korumaya yönelik kanunlar koymuştur. İnsanlık ilerleyen tarihlerde çömlekçiliği bulmuş, böylece suyu taşınabilir hale getirmiştir. Yine tarihsel araştırmalara göre -insanın her suyu içemeyeceğini anladığından olacaktır ki- M.Ö 1500’lü yıllarda Eski Mısır’da şap kullanılarak su arıtılmaya çalışılmıştır.
İnsanlık tarihinde bir başka önemli devrim kuşkusuz Sanayi Devrimi’dir. Sanayi Devrimi getirdiği olumlu gelişmelerin yanında birçok sorun ortaya çıkarmıştır. “Karbon Salınımı Nedir?” adlı yazımda da bahsettiğim gibi Sanayi Devrimi hava ve suyu kirletmiş, küresel sorunlar meydana getirmiştir. Bu sorunlardan biri de suyun kirlenmesidir. Üretim için lazım olan su genellikle akarsu yataklarından alınmış, üretim sırasında kirlenen su tekrardan akarsu yataklarına bırakılmıştır. Böylece ekolojik denge bozulmuş ve toplumun temiz su ihtiyacının giderilmesinde büyük sıkıntılar yaşanmıştır. Hatta doğaya bırakılan kirli su; dizanteri, tifo ve kolera gibi salgınlar oluşturarak insanlığa büyük zararlar vermiştir. İngiliz bilim insanı John Snow’un su kirliliğinin kolera salgınına neden olduğunu keşfetmesi ve içme su ihtiyacının giderilememesi gibi sorunlar nedeniyle insanlık tekrardan suyu arıtma ihtiyacı duymuştur. Avrupalılar ve Amerikalılar 20.yy başlarında bu soruna çözüm bulmuşlardır. Ayrıca tarihi kaynaklar Osmanlı Devleti’nin ilk 1894 yılında Hicaz Bölgesi’nde deniz suyu arıtma sistemini kullandığını yazmaktadır. Yine Sanayi Devrimi’yle beraber artan nüfus ortak su kaynaklarını (bölgelerde bulunan çeşmeler vb.) yetersiz bulmuş, evlere kadar borularla ulaşan su şebekelerini oluşturmuştur. Gelişen teknolojiyle hidroelektrik, jeotermal vb. tesisler kurulmuş, suyla insanlığın enerji ihtiyacı karşılanmıştır. Böylece suyun kullanım alanları günümüze kadar böyle evrilmiştir.
SU NEDEN ÖNEMLİDİR?
Yazımın başında da belirttiğim gibi su yaşamın en temel öğelerinden biridir. İçerdiği mineraller sayesinde su, canlı vücudundaki biyolojik reaksiyonları düzenler ve biyolojik reaksiyonların gerçekleştirilmesinde rol oynar. Düzenleyici olması suya inorganik özellik kazandırır. Su; vücudumuzun pH dengesini korur, ATP’nin* parçalanmasında aktif rol oynayarak vücuda enerji verir ve hücrelerdeki moleküllere dağılma ortamı oluşturur. Bu nedenle su olmadan canlılık düşünülemez. Ayrıca su birçok canlının habitatıdır. Yetişkin bir insan, yaşamsal faaliyetlerini sağlıklı sürdürebilmek için günde 2-3 litre arası suya ihtiyaç duyar. Günlük su ihtiyacını hiçbir şekilde karşılamayan insanın bir süre sonra yaşamsal faaliyetleri durur. 1906 yılında Meksika’dan altın aramak için Kaliforniya’ya giden Pavlo Valencia başına gelen bir talihsizlik sonucu susuz kalır. Bir hafta sonra kurtarılan Valencia’nın susuzluk deneyimi doktorlar tarafından şöyle aktarılır: Salya koyulaşır, dil şişer, boğaz şişer, böylece nefes almak bir hayli zorlaşır, derinin gerilmesiyle yüzde bir çekilme hissedilir, halüsinasyon görülür, göz kapakları çatlar ve gözden kanlı göz yaşı akmaya başlar.
Toplumun modernleşmesiyle insanların ihtiyaçları da artmıştır. Modern toplumlarda temizlenme, kişisel bakım ve gıdaların temizlenmesi bir ihtiyaç haline gelmiştir. Bu ihtiyaçların giderilmesinde de su doğrudan etkilidir. Ayrıca suyun ihtiyaç duyulduğu alanlar arttıkça şebeke suyunun alınması, bireyin yaşamını idame ettirebilmesi için temel zorunluluk haline gelmiştir. Bu nedenle 2002 yılında Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi suyu bir insan hakkı olarak tanımıştır. Ancak hala günümüzde 2,1 milyar insan sağlıklı ve temiz suya ulaşamamaktadır. Bu bize çevre sorunlarının çözümü için 1997 yılında birçok ülkenin imza atıp ama hiçbir ülkenin umursamayıp para kazanmaya baktığı Kyoto Protokolü’nü hatırlatıyor.
DÜNYA’DAKİ VE TÜRKİYE’DEKİ SU KAYNAKLARININ DURUMU
Mavi gezegenimizin ¾'ü sularla kaplıdır. Hatta bu nedenle kimi kaynaklarda gezegenimiz için su küre ismi kullanılmıştır. Ancak bu büyük oran sizi yanıltmasın zira bu oranın sadece %0,74’lük kısmı içilebilir durumdadır. Bu kısım şimdilik insanlığa yetiyor gibi görünse de kontrolsüz bir şekilde artan dünya nüfusuyla su ihtiyacı bir gün kesişecektir. Bilim insanları 2030 yılında dünyanın birçok ülkesinde su kaynaklarının ihtiyacı karşılayamayacağını tahmin etmektedir. Su kaynaklarının su talebini karşılayamaması da takdir edersiniz ki birçok soruna yol açacaktır. Toplumda her bireyin değil sadece üst sınıfın su ihtiyacı karşılanacaktır. Böylece günümüzdeki özgürlük kavramı gibi su hakkı da sadece belirli bir sınıf için geçerli olacaktır. Bir sonraki kısımda Türkiye ve dünyanın tatlı su potansiyellerini, su kirlilik oranlarını ve tatlı su havzalarındaki su miktarını inceleyeceğiz.
Türkiye’nin su kaynakları potansiyelini ele alırsak; ülkemiz, Devlet Su İşleri (DSİ) raporlarına göre yıllık ortalama 643 mm yağış almaktadır. Yine DSİ raporlarına göre Türkiye’nin yıllık 98 milyar metreküp kullanılabilir yeryüzü suyu vardır. Dünya Doğayı Koruma Vakfı’nın (WWF) Türkiye Su Riskleri Raporu’na göre Türkiye’de bulunan 25 tatlı su havzası yıllık toplam 779.452 kilometrekare yağış almaktadır. Bu havzaların en büyükleri sırasıyla Fırat-Dicle, Kızılırmak ve Sakarya havzalarıdır. Bu 25 havzamızın kendi içerisinde farklı sorunları vardır. Ergene ve Büyük Menderes Havzalarımız sanayiden kaynaklı kirlilik sorunu yaşarken, Konya Kapalı Havzası kuraklık sorunu yaşamaktadır. Ülkemizdeki su kirlilik oranlarına bakacak olursak ülkemizdeki yüzey sularının %79’u kirlidir. Ayrıca Türkiye’de kişi başına düşen yıllık su miktarı 1.519 metreküptür. Bu nedenle ülkemiz su zengini değildir. Ülkemiz, yılda kişi başına düşen su miktarının 1.000 metreküpten fazla olması sebebiyle su azlığı çeken bir ülkedir.
Dünya’daki toplam tatlı su miktarı 35 milyon kilometreküptür. Bu kısım Dünya’daki su miktarının sadece %2,5’ini oluşturmaktadır. Ancak insan ve diğer canlıların kullanıma uygun olan kısım yalnızca bu oranın %0,03’üne (yaklaşık 105.000 kilometreküp) denk gelmektedir. Dünya’daki su kirlilik oranına dair herhangi gibi bir bilgi bulamasam da yılda 14.000 insan su kirliliğine bağlı olan hastalıklar nedeniyle hayatını kaybetmektedir. En fazla kirli su havzasına sahip olan ülke ise Amerika Birleşik Devletleri’dir. Dünya’da temiz su havzalarının en fazla olduğu ülkeler başlıca Brezilya, Rusya ve ABD’dir. Ayrıca Dünya’da 80’den fazla ülke su sıkıntısı yaşamaktadır.
Sonuç olarak baktığımızda su canlılık için temel ihtiyaçlardan biridir. Yine görüyoruz ki önlemler almadığımız takdirde çok yakın bir zamanda Dünya olarak su kıtlığı çekeceğiz. Önlem, devletlerin yanında bireylerden başlar. Hepimiz birey olarak önlemimizi alırsak sadece su kıtlığı değil tüm sorunlar çözülebilir. Umarım bu yazımla sizlerde bir bilinç oluşmasına yardımcı olabilmişimdir. Mutlu haftalar...
Taha KÖKSAL
SÖZLÜK
Greenstone Belt: Yeşiltaş Kemeri (Türkçe), içerisinde gnays ve granit bulunduran metamorfize kayaç bölgeleridir.
ATP(Adenozin Trifosfat): Hücre içi biyokimyasal reaksiyonlar için kimyasal enerjiyi taşıyan yapı.
KAYNAKÇA
0 yorum