İnsanın Sermayesi #2:Eğitim

Mart 23, 2020







 Bir devletin en önemli varlığı nitelikli insan gücüdür. Nitelikli topluma sahip ülke, kaynaklarını en verimli şekilde kullanabilir ve iktisadi kalkınmayı en hızlı şekilde gerçekleştirebilir. Peki, bir ülkenin nüfusunun nitelikli veya niteliksiz yapan nedir? Cevabımız, beşeri sermaye. Hatırlarsanız bir önceki yazımda beşeri sermaye açısından sağlıktan ve beşeri sermayeden bahsetmiştim. (Buradan bir önceki yazıma ulaşabilirsiniz.) Bu hafta ise beşeri sermayenin gelişmesinde bir başka faktör olan eğitimi ele alacağım. İyi okumalar... 

 Yazıma eğitimin tanımını yaparak başlamak istiyorum. Eğitim kavramını geniş ve soyut olmasından ötürü tek bir tanım altında toplamak zor olsa da eğitimi, “Bireyin davranış, düşünce ve becerilerinde değişiklik meydana getirme süreci.” olarak tanımlayabiliriz.  

EĞİTİM NEDEN ÖNEMLİDİR? BEŞERİ SERMAYE YÖNÜYLE EĞİTİM 
 Eğitim, iş gücünü nitelikli hale getiren en önemli unsurlardan biridir. Bu nedenle ekonomistler beşeri sermaye kavramını açıklarken eğitim üzerinde çok durmaktadırlar. İş gücünün nitelikli hale gelmesiyle ülke daha hızlı ve verimli üretim yapabilir. Böylece toplumsal ve iktisadi kalkınma gerçekleştirilebilir. Eğitimin ekonomiye bir başka katkısı ise: Eğitim, toplumun günden güne gelişen teknolojiye ayak uydurmasını sağlar. Yeni bilgi ve teknolojiyi kolayca benimseyen toplum da kalkınmayı hızlı gerçekleştirebilir. Ayrıca bireyin düşüncesi, eğitim seviyesi ve becerileri ile oluşan kültürel ve bilimsel ortam; İnovasyon ve yaratıcılığı geliştirerek ülkenin üretim sürecine girdi olarak yansır. Teknolojiye dayalı üretim süreci öncesi bireye verilen eğitim bireyi nitelikli(vasıflı) yapar. Nitelikli birey, üretim sürecinde de ilave eğitim alırsa o konuda uzmanlaşır. Böylece hem verimli üretim yapılabilir hem de toplumun eğitim seviyesine katkıda bulunulabilir. Bu konuya örnek olarak şu anda dünyanın teknoloji merkezi olan ‘Asya mucizesi’ ni gerçekleştirmiş ülkeleri verebiliriz. Kısa sürede toplumsal ve teknolojik kalkınmayı gerçekleştiren bu ülkeler (Singapur, Güney Kore, Tayvan) işe eğitim sistemini düzenlemeyle başlamışlardır. Bu ülkeler zorunlu(temel) eğitimi dokuz yıla çıkartarak ve teknoloji ve hizmet sektörüne dayalı eğitim sistemi geliştirerek toplumsal kalkınmayı çok kısa bir sürede gerçekleştirmişlerdir. Bu kalkınma, ekonomi ve tarih literatürüne ‘Asya mucizesi’ olarak girmiştir. Beşeri sermaye-eğitim ilişkisini daha iyi açıklamak için Psacharopoulos-Woodhall modelini size anlatmak istiyorum. 

 Yunan ekonomist George Psacharopoulos ve Maureen Woodhall’ın 1985 yılında yayınladıkları  Education for Development: An Analysis of Investment Choices (Kalkınma İçin Eğitim: Yatırım Tercihlerine Bir Analiz) isimli kitapla eğitime yapılan yatırımların önemine vurgu yapmıştır. Psacharopoulos-Woodhall, özellikle gelişmekte olan ülkelerde (Türkiye gibi) belirli bir kesimin ileri seviyelere kadar eğitim görmesindense toplumdaki her bireyin temel eğitim almasının daha karlı olacağını savunmuştur. Psacharopoulos ve Woodhall, eğitime yapılan yatırımların dışsal etkinliğini iki şekilde gerçekleşebileceğini öne sürmüştür. Birinci olarak; Okuldan mezun olan veya ayrılan bireyin, iş hayatına beklediği gelirle ve becerilerine uygun pozisyonda girerek piyasada eritilebilmesidir. İkinci olarak ise; nitelikli işçilerin yüksek verimliliğinin ölçülerek, tespit edilen ekonomik faydasıyla işçinin eğitim maliyetinin arasındaki dengedir. Bu dengeyi daha da somutlaştırmak gerekirse: Daha önceden devlet desteğiyle alanında eğitim alan X bireyinin, iş hayatında devlet ekonomisine verdiği katkıyla eğitim alırken devlete çıkardığı maliyetin arasındaki dengedir. Eğitimin verimli olması için gerekli bir başka husus ise eğitimin planlı yapılmasıdır. Eğitim planlaması yapmayan veya planlamayı iyi yapmayan bir ülke eğitimden verim alamaz. Buna örnek olarak: Sağlık alanında nitelikli çalışan açığı bir ülkenin mühendisliğe yönelik eğitim planı oluşturmasını verebiliriz. Bir sonraki bölümde Türkiye’nin eğitim sisteminden, eğitim açısından Türkiye’nin diğer dünya ülkeleriyle karşılaştırılmasını anlatacağım. 

TÜRKİYE’DE EĞİTİM, TÜRKİYE’NİN EĞİTİM KARNESİ 
 Hepimizin bildiği üzere eğitim sistemimiz yıllardır kötü. Bunu gencimiz-yaşlımız, siyasetçimiz-vatandaşımız, okuyanımız-okumayanımız kısacası hepimiz yıllardan beri biliyor ve dillendiriyoruz. Ama ne bakanlarımızın ne de milletvekillerimizin çözüm üretmeye hiç niyetleri yokmuş gibi duruyor. Yıllardır A partisi, B partisi; X bakanı, Y bakanı geldi ama ideal bir sistem oturtulamadı. Ben bu yazımda eğitim sistemi sorunlarımızdan çok bahsetmeyeceğim. Ancak araştırmalarım doğrultusuna şunu açıkça söyleyebilirim ki sorunumuz ilköğretim (ilkokul-ortaokul) ve okul öncesi öğretimde. (kreş-anaokulu) Özellikle ilkokulda öğrencilere ahlak ve yeteneklerini geliştirmeye yönelik eğitim vermek yerine test çözmeye ve akademik bilgiye yönelik eğitim veriyoruz. Ailesinden ahlaki eğitimini tam alamayan bireyler, hayatlarında girdikleri ilk sosyal ortam olan okulda da bu eğitimi alamayınca karşımıza ahlaki değerleri tam oturmamış genç bireyler çıkıyor. Bu durum da ileride devlete eksi olarak geri dönüyor. Neyse, bir sonraki kısımda Türkiye ve dünya ülkelerinin eğitim açısından karşılaştırılmasını ele alacağım.  
  
 Eğitim konusunda ülkeler veya bölgeler arası karşılaştırılma yapılırken eğitim kayıtları, okur-yazarlık oranı, nüfusun eğitim düzeyi, eğitim harcamalarının GSYİH (Gayri Safi Yurt İçi Hasıla) içindeki payı, öğrenci-öğretmen sayısı gibi göstergelerden yardım alınmaktadır. Aşağıda Türkiye’nin ve üç dünya ülkesinin sayısal veriler eşliğinde karşılaştırılması verilmiştir.  

 Bir ülkenin okuryazarlık oranı ne kadar fazla ise temel eğitim almış bireyi o kadar fazladır. Bu durumda nitelikli çalışan sayısı da artacağından okuryazarlık oranı ülkenin gelişmişliğinin ölçülmesinde en önemli kriterlerden biridir. 


 Bir ülkenin öğrenci-öğretmen oranı öğretmen başına düşen öğrenci sayısını belirtir. Bir ülkenin öğretmen-öğrenci oranın fazla olması o ülkede çalışan bir öğretmen başına fazla öğrenci düşmesi anlamına gelir. Haliyle oranın çok fazla olması iyi bir durum değildir. 


 Bir ülkenin eğitim harcamalarının GSYİH’teki payı, eğitim harcamaları miktarının GSYİH’e bölünmesiyle bulunur. Eğitim harcamalarının GSYİH’teki payının yüksek olması ülkenin eğitime verdiği önemi gösterir. 

 İki bölümden oluşan İnsanın Sermayesi yazı serimizin bu yazıyla sonuna geldik. Görüldüğü üzere eğitim devlet ve toplum için çok önem arz etmektedir. Ancak kaliteli ve sistemli olan eğitim verimlidir. Bu seride bahsettiğim sağlık ve eğitimden “Hangisi daha önemlidir?” diye soracak olursanız benim kanaatimce sağlık biraz daha önemlidir. Zira sağlık olmadan verimli bir eğitimden bahsedemeyiz. Sağlıklı ve eğitimli günler geçirmemiz dileğiyle, mutlu haftalar... 

Taha KÖKSAL 
KAYNAKÇA 

Bunu da Beğenebilirsin

0 yorum