Merhabalar… Bildiğiniz üzere geçtiğimiz hafta önemli bir seçim atlattık. Her seçimde olduğu gibi bu seçimin kazananları ve kaybedenleri oldu. Özellikle parlamento seçimlerinde ana muhalefet partisi, kampanya ve karar sürecinde yaptığı büyük stratejik hataların kötü karnesini 15 Mayıs sabahı aldı. Diğer taraftan iktidar partisi, oy oranında ciddi düşüş yaşamasına karşın bu seçim için geliştirdiği yeni sistemin meyvelerini fazlasıyla alırken; yaklaşık otuz yıldır kimlik siyaseti üzerinden politika üreten “Kürt siyasi hareketi” yeni yüzüyle girdiği seçimlerde, hareketsiz geçen kampanya sürecinin sonucu olarak, kötü bir sonuçla karşı karşıya kaldı. Tüm bunlarının ışığında, bir parti var ki muhalefetin önündeki bu olumsuz tablonun en büyük sorumlusu ilan edildi: Türkiye İşçi Partisi (TİP)…
Girizgahtan anlayacağınız üzere bu yazı diğer tüm yazılarımdan birçok yönüyle farklı olacak. Kaynakçanın, uzun uzun referansların olmadığı; kendi düşünce ve gözlemlerimin bulunduğu bir yazı olacak. Bu nedenle aşağıda yorumlar kısmından veya iletişim adreslerinizden duygu, düşünce ve yorumlarınızı benimle paylaşabilirsiniz.
Keçi… Neden yazımızın başlığı keçi? Keçi, bildiğiniz üzere, Anadolu’da ‘inat’ ile özdeşleştirilmiştir. İnat ise TİP’in ürettiği siyasi söyleminde ve hatta kampanya sürecinde “İnadın İradendir” sloganıyla yer edindi. Aynı zamanda TİP, simgesel olarak da ‘keçi’ den çokça beslenmekte. (bkz. KeçiFest) Ancak 15 Mayıs 2023 sabahına uyandığımızda bu başarısız tabloyu gören muhalefet cephesi, sorumluluğu kendinde aramak yerine sorumluluğu sadece 4 vekil ve %1,78 oy alabilen Türkiye İşçi Partisi’ne attı. Yani halk tabiriyle TİP “günah keçisi” ilan edildi. İşte bu nedendir ki yazımızın başlığı keçi… Peki, TiP özellikle metropollerde neden başarılı oldu, neden Türk siyaseti için önemli, neyi doğru yaptı?
Her ne kadar yazının başında çok fazla bilgiye boğmayacağım desem de âdettendir kısa bir tarihçeyle başlayalım. Türkiye İşçi Partisi’nin tarihi sanılanın aksine çok eskilere gitmektedir. Türk siyasi tarihinin belki de en başarılı sol-sosyalist partisi olan TİP’in kökleri nereye dayanıyor? 1950’li yıllarda Demokrat Parti’yle dışarıya biraz daha açılan ve üretim odaklı yürütülen politikalar, Türkiye’de tam anlamıyla işçi sınıfının oluşmasına olanak sağladı. Oluşan işçi sınıfı, dünya genelinde de oluşan sınıf bilinçlenmesi ve yükselen sosyalist hareketin etkisiyle siyasi alanda var olma ihtiyacı hissetti. Ancak dönemin DP politikaları ya bu oluşumları kısıtlıyor ya da baskılıyordu. 1960 İhtilali ile DP’nin devrilmesi ve yeni anayasayla beraber işçi hareketleri bir nevi güvence altına alınınca Türk aydınları ve bilinçli proletarya 1961 yılında Türkiye İşçi Partisi’ni kurdu. Dönemin siyasi şartları, oluşan dip dalga, başarılı kampanya ve dönemin seçim sistemi gibi faktörler birleşince TİP; verdiği ilk sınavdan, 1965 Genel Seçimlerinden, %2,97 oy ve 16 milletvekiliyle başarılı bir şekilde ayrıldı. Başarılı bir muhalefet dili oluşturabilen TİP, dönem dönem saldırılara uğrasa da, takip eden genel seçimlerde oy oranını %4,7’ye yükseltti. Ancak Türk politika tarihinin bir gerçeğidir ki seçim sistemleri, iktidar partilerinin çıkarınca her dönem değiştirilir. Sistem değişikliğinin kurbanı olan TİP, oy oranını yükseltmesine karşın 1968 Milletvekilliği Ara Seçimlerinde hiç senatör çıkartamadı. Bu zayıflama ilerleyen vakitlerde parti içi çatışmalara sebep oldu ve parti günden güne gücünü kaybetti. Tarihler 1971’i gösterdiğinde sıkıyönetim tarafından yöneticileri tutuklanan parti, Siyasi Partiler Kanunu’na aykırı olduğu gerekçesiyle aynı yılın temmuz ayında kapatıldı.
Türk solu hakkında en yaygın düşüncelerden bir tanesi de “1980 Darbesi’nden sonra bitti.” kanısıdır. Solun bittiği düşüncesinin safsatadan ibaret olduğunu düşünmekle beraber, evet, 1980 Darbesi ve sonrasındaki politikalar, sol hareket ve sol hareket gibi görece dağınık örgütlenen birçok siyasi oluşuma büyük zarar vermiştir. Bu politikalardan en önemlisi de şüphesiz ‘seçim barajıdır’. Demokrasi açısından da çokça tartışmalı olan ancak kırk yılı aşkındır da Türk siyasetinin belası olan bu kanun, genellikle metropollerde örgütlenen sol hareketin önündeki en büyük engel olmuştur. Zaten geride bıraktığımız seçimde de TİP’i özel kılan, kırk yıl sonra ilk defa bir sosyalist partinin baraj sorunuyla karşılaşmamasıdır. Seçim barajını bilmeyen okuyucularımıza özel olarak birkaç cümleyle açıklamak istiyorum. Seçim barajı; herhangi bir siyasi partinin Türkiye genelinde belirli bir oy oranını geçememesi halinde milletvekili çıkarmasını engelleyen, yani temsil hakkını yok eden bir kuraldır. Bu seçim barajı, iktidarların menfaatine göre seçimde değiştirilmiş olup, kendi kanımca demokrasinin temel prensiplerine de aykırıdır. Mesela geçtiğimiz seçimden TİP üzerinden bir örnek vereyim. Bildiğiniz üzere ittifak sisteminden dolayı TİP’in barajı geçememe ihtimali yoktu. Ancak TİP ittifaka dahil olmayıp tek başına girseydi ne olurdu hemen anlatayım. Örnek aldığımız şehir TİP’in iddialı olduğu şehirlerden biri olan: Hatay. Hatay’da geçen haftaki seçimlerde ciddi bir oy oranıyla %8,56 olan TİP, bir milletvekili çıkarabildi yani Hatay seçmeni TİP’in kendilerini temsil etmesini istedi. Diğer taraftan TİP gayri resmî sonuçlara göre Türkiye genelinde %1,73 oy aldı. (Seçim barajı bu seçimde %7 idi.) Yani eğer ittifakla seçime girmeseydi Hatay’dan vekil çıkartamayacaktı. Seçmenin iradesine de müdahale eden bu kural, yıllarca Türkiye’deki azınlık siyasi hareketlerin temsil hakkına böyle müdahale etti.
İşte burada TİP neyi farklı yaptı, hemen sizin daha da ilgiyle okuyacağınızı düşündüğüm yakın siyasi tarihimize geliyorum. TİP ve TİP’in ardılları, yani o gelenekten gelen siyasiler, özellikle 90’larda ÖDP (Özgürlük ve Demokrasi Partisi) gibi partilerde var olmaya çalıştılar. Sadece suçu sistemde bulmak yetmez, biraz da sol içerisinde çokça meşhur olan doktrin kavgaları ÖDP’yi de sona götürdü. 2000’lere geldiğimizde ise iki temel sosyalist grubun var olduğunu söyleyebiliriz. Birinci grubumuz doktrin kavgaları nedeniyle bu görece büyük partilerden ayrılan ve kendi fraksiyonları temsil etmek için parti kuran, bu şekilde mücadele etmeye devam eden. Bu grubun sonucunda ise solda, birbirinden farklı yöntemleri benimsemiş onlarca hatta yüzlerce parti ve inisiyatif doğdu. Tabii ki bu küçük partilerin de karşılaştığı en büyük sorun parlamentoya baraj sorunundan ötürü girememeleriydi. İkinci grup ise büyük partilerde temsiliyet göstermeye çalışanlar. Bu grup genellikle “Kürt siyasi hareketi”ni temsil eden büyük partilerde (BDP, HDP, YSP gibi) ve nadiren de olsa CHP içerisinde yer bulmuşlardır. Halen HDP (YSP) kadrolarında birçok sosyalist ve Marksist yer almaktadır ancak Kürt siyasi hareketinin solun temel argümanı olan emek, sömürü ve ekonomik eşitsizlik konularında söylem üretememesi; başka bir deyişle, yalnızca kimlik siyaseti ve Kürtlük kimliği üzerinden söylem üretmesi yine bu yapının içerisindeki sosyalistlerin elini kolunu bağlamıştır. Yani geride bıraktığımız yirmi yılda ‘sosyalizm’ veya ‘sosyalistler’ kimlik siyaseti içerisine hapsolmuştur. Bu durum da aynı şekilde Türk solunda yeni tartışmalara ve en önemlisi bir çıkmaza sebep olmuştur. Ancak HDP ve öncülleri, yani Kürt siyasi hareketi, sosyalizme ve sola sağladığı imkân ve alan nedeniyle çokça önemlidir.
İşte TİP bu noktada Türk solunun bulunduğu iki paradokstan da sıyrılabilmiş ve yeni bir umut doğurabilmiştir. Peki nasıl? Günümüzdeki TİP, 2017 yılında TKP’den ayrılan Erkan Baş, Barış Atay, Metin Çulhaoğlu gibi isimler tarafından kuruldu. Önündeki ilk seçimler olan 2018 Genel Seçimlerine iyi örgütlenemeyen ve katılım hakkı kazanamayan TİP, HDP’nin teveccühüyle iki milletvekili adayını HDP listelerinden seçime girdirdi. Seçim sonuçlarına göre Hatay ve İstanbul bölgelerinden HDP listelerinden seçilen Barış Atay ve Erkan Baş, meclise girdiklerinde HDP’den istifa ederek kendi partilerine geçtiler. Erkan Baş ve Barış Atay mecliste grupları olmadığı için sınırlı süreyle ve sınırlı sayıda söz almalarına karşın başarılı bir muhalefet örneği ortaya koyarak, kısa zamanda adeta sükse yarattılar. TİP’in bu denli başarılı olmasındaki birazdan aşağıda 14 Mayıs 2023 seçimlerini değerlendirdiğim kısımda da yer vereceğim. Ancak TİP’in bu kadar başarılı olmasındaki temel faktör şüphesiz mecliste ürettikleri farklı ve etkili söylem. Buna bir de yıllardır sosyalistlerin parlamentoda temsil edilme hasreti eklenince TİP çok kısa bir zamanda arkasına büyük bir rüzgâr aldı. Politikanın yazısız kurallarından biri de şudur ki arkanıza rüzgâr almak yetmez; aldığınız rüzgarı ne yönde ve nasıl yönettiğinizdir. Şu tarihe kadar başarılı bir şekilde rüzgârı yöneten TİP, geçtiğimiz seçimlerde de her ne kadar hedeflerinden uzak kalsa da halk nezdinde muvaffak ilan edilmiş durumda. Atay ve Baş’ın başarılı söylemleri ve politikaları; ilk önce CHP listelerinden seçilmiş Sera Kadıgil’in, daha sonrasında ise HDP listelerinden seçilmiş ancak daha sonrasında istifa ederek bağımsız vekillik yapan başarılı gazeteci Ahmet Şık’ın dikkatini çekti ve onların partiye dahil olmasıyla parti vekil sayısını 4’e çıkardı. Ez cümle TİP; meclisteki birçok muhalefet partisinden ve mecliste olmayan birçok sosyalist partiden birçok noktada ayrılıyordu. Mesela TKP (Türkiye Komünist Partisi) gibi “Kürt sorunu”na üç maymun oynamıyor ama kendisini de temel rotasından saparak “kimlik siyaseti” ne tutsak etmiyordu. Bunun detaylarını yazının 14 Mayıs başlığında açacağım.
14 MAYIS 2023
İlk önce uyarımı yapayım, TİP’in sözcüsü vesaire değilim ya da aşağıda yapacağım yorumlar değerlendirmeler TİP’in kurumsal görüşünü yansıtmaz. Sadece öznel yargılarımdır.
15 Mayıs sabahına uyandığımda Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden bağımsız olarak parlamentoya baktığımda çok ciddi oranda sağ bir meclis gördüm. Belki de yakın tarihte görmediğimiz kadar sağ. Bu kadar sağ ve cumhuriyet ilkelerine ters bir meclisin oluşmasında tabii ki ana muhalefetin ve diğer muhalif partilerin de katkısı var. Bu cümlem önemli çünkü yazımın devamını bunun üzerine kuracağım. O sabah gördüğüm bir başka tablo da Twitter’da ve diğer mecralarda YSP ve CHP (Millet İttifakı) kanadının farklı yönleriyle TİP’e saldırmasıydı. Tabii ki genel başkanlar veya vekiller nezdinde böyle bir saldırı gerçekleştiğini iddia etmiyorum, yani kurumsal bir saldırı yoktu. Ancak sizin benim gibi taban seçmenin asparagas haberlerle TİP’i günah keçisi belirlemesiydi. Seçim sonuçlarından vekil sayısını kağıt üzerinde arttıran CHP de vekil sayısı düşen YSP (HDP) de memnun hiç değildi çünkü. Yine hayatın bir kuralıdır kimse hatayı kendinde bulmaz. İki grubun da farklı argümanları var TİP’e karşı ikisini de çürütmeye çalışacağım. Aynı şekilde bunlar neden TİP bu kadar başarılı oldu sorusuna da cevap niteliğinde?
Ana muhalefet blokuyla başlayalım. 15 Mayıs sabahı tüm muhalif medya kuruluşları tarafından bir haber servis edildi, aynı dakika içerisinde. “TİP, Millet İttifakı’na 12 vekil kaybettirdi.” başlığıyla servis edilen bu haberin içeriğinde bölgeler dahi yazmıyordu. Neye göre, kime göre kaybettirdi bilmiyoruz bir de TİP’e oy veren seçmenin Millet İttifakı’na şüphesiz oy vereceği düşüncesine kapılmak iki şeyle açıklanabilir ya işi bilmemek ya da kibir. Millet İttifakı’nın başarısızlığını biraz irdeleyelim. Mesela hepsi birbirine benzer söylemde siyaset üreten ve Türkiye’nin kurucu ilkeleriyle ters düşen, dahası seküler seçmende şüphe uyandıran dört partiye 35’i garanti yerden olmak üzere 70 kişilik kadro verilmesi bir hata değil miydi? Ayrıca son beş seçimde en fazla %25 oy alabilmiş ana muhalefet partisinin bu seçimdeki %1,73’lük oyu kendisinin görmesi komik değil mi? Kaç yıldır doğru düzgün politika üretemeyen, vekillerinin çoğu el kaldırıp indirmekten başka bir şey yapmayan ve her seçim ortaya bir çözüm koymayıp “Bu son seçim abi!” mottosuna sığınan ana muhalefet bu acı tablonun sorumlusu değil mi? Binde bir oy kaybederim diye yıllardır intiharların, cinsel istismarların faili olan tarikatlara ses çıkar(a)mayan ana muhalefet yerine seçmen TİP’i destekliyorsa suç TİP’in mi? Cumhuriyetin kurucu değerlerinin başında gelen laiklikten taviz veren ve bu konuda hassas olan seçmen TİP’e oy veriyorsa suç TİP’in mi? Genel olarak seçim süresince kendi yakın çevremde birçok TİP’e oy veren insanla karşılaştım. Birçoğu ne tam anlamıyla sosyalistti ne de devrimciydi. İnsanların temel motivasyonlarından biri ana muhalefetin veya diğer partilerin konu mankeni gibi duran vekillerine oy vermek istememeleriydi. Ayrıca kendi seçim bölgem için söylemek gerekirse, CHP’nin garanti seçilmesi beklenen dört vekilinin ikisi DEVA ve Gelecek Partili’ydi. Yine birçok arkadaşım bu nedenle oy vermediler. Tabii ki benim yaşadığım örneklem üzerinden genelleme yapmıyorum, zaten stratejik oy safsatacıları sözde siyaset bilimciler gibi analiz de yapmıyorum. Sadece masadaki sağ partilere bu kadar kadro verilmesi CHP’ye gün sonunda zarar verdi. Bu nedenle ana muhalefetin oraya buraya suç arayacağına – yine tekrar ediyorum kurumsallardan bahsetmiyorum tabandan- kendi yanlış politikalarına bakmasının daha yararlı olacağına dikkat çekiyorum.
Gelelim ittifak paydaşı YSP(HDP’ye)… YSP kurumsal olarak geçen seçimlerde olduğu gibi bu seçimlerde de TİP’e ve ittifak içerisindeki diğer sosyalist partilere büyük bir alçakgönüllülük gösterdi. Hem kendi listelerinde EMEP (Emek Partisi), SMF (Sosyalist Meclisler Federasyonu) gibi parti ve inisiyatiflerin adaylarına yer verdiler hem de TİP’in ayrı listeden girmesi kararına saygı duydular. Ancak yukarıda belirttiğim gibi 15 Mayıs sabahı HDP tabanından ciddi bir tepki oluştu. Çünkü belki de bu seçimin en büyük kaybedeni YSP (HDP) oldu. HDP tabanı da ilk soluğu TİP’e saldırmakta aradı ama bu ne yazık ki safsatadan ibaret. Ama öncelikle şunu belirteyim YSP seçime zor şartlar altında girdi, bu oy düşüklüğünün birçok sebebi olabilir. Öncelikle HDP’nin sistematik olarak yıpratılması ve kapatılma ihtimaline karşın yeni bir yüzle (YSP) ile seçime girmeleri. Ek olarak ben bu yazıyı yazarken HDP’nin güneydoğuda anlamsız yükselen MHP oylarına karşı itirazları sonuç bulmaya başlıyor. Ancak sonuç ne getirir bilinmez. Ancak öte yandan “Kürt siyasi hareketi” ilk defa kapatılma tehlikesiyle karşılaşmıyor ve genellikle bu kapatılma sonucunda da oylarının hep yükseldiğini tecrübe ettik. Bir de her ne kadar bizleri şaşırtsa da seçim öncesi projeksiyonlar -özellikle ilk defa oy verecek kişilerin büyük bir kısmının güneydoğudan olması- YSP (HDP)’nin oylarını yükselteceğini göstermekteydi. 2018 Genel Seçimlerinde tek başına %12’ye yakın oy alan HDP nasıl oldu da %8’ler bandına düştü. %4’lük düşüşün tek sebebi TİP olamaz herhalde değil mi? Kaldı ki TİP, HDP’nin açık ara favori olduğu doğuda hiçbir yerde aday çıkarmadı HDP’yi destekledi. Daha somut bir örnek verelim -ki bu örnek TİP’in oy böldüğü safsatasına en büyük cevap- Ankara 1.Bölge benim de üniversitemin bulunduğu seküler ve solun Türkiye’de en güçlü olduğu bölgelerden biri. Yani TİP aday çıkarsa benim kanaatimce kesin bir vekil çıkarır belki İstanbul-1’deki gibi ikiyi bile zorlayabilir. Ancak TİP, HDP oy kaybeder çekincesiyle aday çıkarmadı. 2018 seçimlerinde bu bölgeden %8,72 oy alan HDP, bu seçimlerde yalnızca %3,96 oranında oy alabildi. Şimdi soruyorum bunun sorumlusu TİP mi? Ek olarak yine ana muhalefete sorduğum sorunun aynısı: “TİP seçmeninin HDP (YSP)’ye kuşkusuz oy verebileceğini nereden çıkardınız?” YSP’nin bu oy düşüklüğünün sebebinin iktidarın tüm yıpratmalarının yanında yıllardır politika üretmeyip “kimlik siyaseti”ne sıkışmış olmasıyla ilgili olduğunu da düşünmeliyiz. Benim bu seçimde sahada gördüğüm doğu kökenli seçmenlerin çoğu HDP’ye karşı inançlarını yitirmiş durumda. Bu nedenle kurumsal olarak bazı şeylerin sorgulanmasının daha yerinde olacağını düşünüyorum.
taha köksal.